21 Eylül 2014 Pazar

YAŞAM FİLMİNİZ NASIL?



Sevgili Arkadaşlar,

2005 yılında yazdığım bir yazıyı buldum az önce… Karlı bir günde yazmışım… Yaşamımı bir film olarak hatırlamış ve bu güzel filme karşıdan bakmışım… Sonra da bunu yazıya döküp yahoo grubumuz Duygusalarınma'daki arkadaşlarla paylaşmışım…

Yıl 2014… Bugün yaşamıma yeniden baktım… Aslında buna biraz da bu yazı neden oldu diyebiliriz J

İnsanın arada bir yaşamına karşıdan bakması gerek bence zaten, J çıkıp karşıdan bakınca o zaman insan bambaşka açılardan görebiliyor her şeyi…

Yıllar evvel Ferzan Özpetek’in "Karşı Pencere" filmini seyretmiştim. Filmde, filmin basrol oyuncusu kız, sevgili olmak üzere gittiği karşı apartmandaki adamın evinin penceresinden, kendi yaşamına, kendine, ailesine bakıp kararıni değiştiriyor. Çıkıp kendini ve yaşamını dışarıdan görünce, neye karar vereceğini daha iyi anlıyor. Duygu ve düşünce katmadan, nötr bir şekilde değerlendirebiliyor.

Yaşamımızdaki olaylara da aslında nötr bir şekilde karşıdan / yukarıdan bakmalıyız. Eminim o zaman bazen bize karmaşık gibi görünen herşey çok farklı görünecek…

Hepimiz senaryosunu kendimizin yazdığı ve başrolünde kendimizin oynadığı, hem senarist, hem yönetmen, hem oyuncu olduğumuz bir filmdeyiz…



Bunu kimimiz hatırlıyor, kimimiz hatırlamıyor…

Hatırlamak, aslında filmi istediğimiz gibi şekillendirebileceğimizi, senaryoyu istediğimiz hale getirebileceğimizi de hatırlamak demek… Sonrasında da filmi istediğimiz hale getirmek ve onu o şekilde oynamak kalıyor geriye…

Benim filmim sevginin filmi…

İçine huzur, neşe, dinginlik, güzellik, bolluk, sevinç, bazen sürprizler, renk, sanat, ışıltı, dostluk, aile, müzik, dans, aşk ve kedileri kattığım bir film… Sevginin her veçhesinin içinde olması için tasarlanmış bir film…

Hep böyle miydi? YUVA’dan gelirken böyle olması için tasarladığım bu yaşam hep böyle değildi elbet… İçinde sevgi daima vardı ama yolu bulmaya çalışıyordum herkes gibi… Sonra uyandıkça gerçeklere, filmim istediğim hale gelmeye başladı… Yolculuğum sevginin yolculuğu oldu… Hatırladıkça daha çok, daha çok…. Sevgi arttı ve artıyor…

Çalışmalarıma gelen kişilere yol gösterirken hep derim ki “Bir insanın yaşayabileceği hemen hemen her tür acıyı, üzüntüyü, kaybı ya da olumsuz deneyimi yaşadım geçmişte ve bunlardan sevgiyle nasıl çıkılabileceğini, nasıl mutlu bir yaşama kavuşulabileceğini çok iyi biliyorum. Yani bu bilgiler teorik değil, bizzat gerçeğin kendisi… yaşandı deneyimlendi ve şimdi öğretilip aktarılıyor.”

Başmelek Mikail Enerjisi yaşamıma girdikten sonra bir daha asla hiçbir şey aynı olmadı… Tanrı’ya sonsuz müteşekkirim bize bu yaşamda insan olarak Başmelek Mikail’i ve onun harika enerjisini gönderdiği için…

Yolculuğumda yardımcı, destek pek çok yöntem, insan, rehber de oldu elbet…

Örneğin Reiki öğrendiğimde bu yol daha netleşti yıllar önce… O benim için başlangıcı yapandı sanki… Bunun için de müteşekkirim…

Sonra işte Melek Mikail Enerjisi yaşamıma girdi ve her şey tam anlamıyla değişti…

http://www.duygusalarinma.com/tr/basmelek-mikail-enerjisi#.VB8bRvl_vE0


Bunu her fırsatta her yerde söylüyorum J çünkü öyle oldu… mucizevi değişimler yaşadım…

Hepsini bir başka kitapta anlatacağım sanırım… J

Kişilerin kendi filmlerini hatırlamaları, senaryoyu kendilerinin her an oluşturabileceklerini hatırlamaları, işlerini de kolaylaştırıyor. Günün akışını bile sevgiyle değiştirebilirsiniz. Diyelim gün kötü başladı, siz ışık ve sevgiyle bunu değiştirebilirsiniz. Sonrası çok güzel akar…

Hayatın kendisi de öyle… Kişi yaşamına ne istiyorsa ekleyebilir, yeniden oluşturabilir.

Bugün Christian Louboutin’in bir röportajını okudum… Christian Louboutin dünyaca ünlü ayakkabı tasarımcısı… Hani şu meşhur tabanları kırmızı renkte olan topuklu ayakkabıların tasarımcısı… Çocukluğundan beri kadın ayakkabılarına hayranmış Louboutin ve kendisini bildi bileli ayakkabı tasarımsıcı olmak istermiş. Bu hayalini de gerçekleştirmiş.

Röportajda benim ilgimi çeken başka bir şey oldu aslında. Burada ondan bahsetmek istiyorum biraz. Christian Louboutin küçükken seyahat etmeyi çok istiyormuş. Ama marangoz bir babanın çocuğuymuş ve parası azmış, yani seyahat imkanı pek yokmuş.  Oysa o, okula giderken önünden geçtiği bir seyahat acentasından devamlı broşür toplarmış. Bu broşürlerdeki yerlere seyahat ettiğini düşlermiş hep. Hatta düşlerini gerçek gibi detaylandırarak kurarmış. Otel odalarında kaldığını, orada maceralar yaşadığını düşünürmüş. Oralara gidiyor, oralarda yaşıyor gibi kurarmış düşlerini.



Bunu okuduğum zaman çok güldüm kendi kendime. J Christian Louboutin aslında o dönemde Tanrı’yla-birlikte-yaratım yapmış. Bir şeyi imgelerken gerçek olarak imgelediğimizde, onu çok daha kolay yaratırız. O bunları hayal gibi görmemiş, yaşamış düşlerini.

Ve işte yıllar sonra bunların hepsi gerçek olmuş. Sadece dünyaca ünlü bir tasarımcı olmakla kalmamış işi gereği devamlı seyahat eder olmuş. Hatta röportajda önümüzdeki haftaların seyahat programı da vardı ve Hindistan, İtalya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikler, Çin progamındaydı.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın annesi deniz gören bir ev istiyormuş. Arkadaşım anlatmıştı bana. Boğazdan her geçişinde “Tanrım lütfen bana deniz gören bir ev ver.” diyormuş tatlı tatlı dileğini seslendirerek. Arkadaşım bana bunu anlattığında ona, annesinin o ev için zaten varmış gibi Tanrı’ya teşekkür etmesini önerdim.  Arkadaşım annesine “Anne, İpek diyorki, gerçek olması için varmış gibi Tanrı’ya teşekkür etmeliymişsin..” dedikten sonra Sevgi teyze boğazdan geçerken cümlesini değiştirmiş ve “Tanrı’m bana deniz gören ev verdiğin için teşekkür ederim.” demeye başlamış. Bunu boğaz köprüsünden her geçtiğinde söyler olmuş J

Sevgi teyze bundan çok kısa bir süre sonra mucizevi şekilde İstanbul’da deniz kenarında bir ev sahibi oldu. Ve şimdi mutlu mesut o evde oturuyor J

Laboutain ve Sevgi teyze’nin ortak yanı istedikleri şeyleri Tanrı’yla-birlikte yaratmaları. Yürekten istemişler ve dilekleri gerçekleşmiş…

Bunu herkes yapabilir.

Ausey’in harika bir sözü var:

“Dünyada mucize olan evrende sadece matematiktir...”

Yani bizler işte hayatımızda her şeyi, her isteğimizi, -niyetimiz sevgiden ve saf niyetten geldiği sürece- Tanrı’yla birlikte yaratabiliriz.

Sizler, Louboutin’in ayakkabılarını beğeniyormusunuz, giyer misiniz bilmem, ya da deniz gören ev istiyormusunuz J,  ama bildiğim bir şey var ki: İstediğiniz ne varsa yaşamda, iyilikle, sevgiyle yaşam filminize katabilirsiniz.

Peki neleri eklemek isterdiniz filminize?

Bugün bu yazıyı sizi düşündürerek bırakayım… J

Yaşamınızın ışıl ışıl, mutluluk, neşe, güzellikler, iyilik, sevgi, paylaşım, aşk, dostluk, aile, birlik, kardeşlik, bolluk bereket, huzur dolu bir film olması dileğiyle…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin

Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin








İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/





11 Eylül 2014 Perşembe

YAŞAMI HER AN YENİDEN YARATMAK...





Sevgili Arkadaşlar,


Yaşamın içinde ilerlerken, hayat belli bir doğrultuda gidiyor gibi görünse de aslında her gün yeni bir gün ve her gün, hatta her an yeni başlangıçlar yapabilir, hayatımızı değiştirebiliriz.

Bu bizim elimizde…

Bir güne başladığımızda zaman zaman tersliklerle bile karşılaşsak, günün içinde birden her şeyin değiştiği, yoluna girdiği ve sonrasında da çok güzel şeyler yaşadığımız oluyor. Bu herkesin başına gelmiştir eminim.

İşte günün akışında herşeyin mucizevi değişimi gibi aslında her an, her gün yaşamımızı mucizevi şekilde, olumlu yöne, güzelliklere, mutluluğa doğru değiştirebiliriz.

Bunun için öncelikle “istek” ve “inanç” gerekiyor.

Yaşamı değiştirmek için iyi bir yaşamı gerçekten, yürekten istemek ve buna yürekten, tüm kalbinle inanmak gerekiyor.

Şunu hatırlamak lazım ki yeryüzünü, evreni, evrenleri yaratan Tanrı bizim yaşamımızın akışını da bir anda değiştirebilir.

Biz tek başımıza hareket etmiyoruz. Yaşamımızı Tanrı’yla birlikte sürdürüyoruz. Zaten O’nun parçası olan sonsuz ruhlarız ve yeryüzünde de yine aslında O’nunla birlikteyiz ve O’nunla birlikte hareket ediyoruz.

Yani yaşamı değiştirmek için kendi gücümüzle bunu yapacağımızı düşünmek yerine,Tanrısallığımızı hatırlayarak, bunu Tanrı’yla birlikte yapacağımızı bilmek çok önemli…

Böylece, Tanrı’yla birlikte, Tanrısal gücümüzle, yaşamımızı her an yeniden oluşturabiliriz istediğimiz şekilde…

Bir de iyi bir yaşam için, ona layık olduğunu bilmek çok önemli.

İnsanlar zaman zaman, çalışmalarıma gelenlerden de biliyorum, kendilerini güzel şeylere layık görmeyebiliyorlar.

Bu aileden böyle öğretilmiş olabiliyor. Ya da toplumdan bunu böyle yanlış edinmiş olabiliyorlar. Kendi değerlerini görmedikleri ve kendilerini değersiz zannettikleri için de, iyi ve güzel şeylere, bolluk berekete, güzelliklere, neşeye, sağlığa layık görmeyebiliyorlar.

Oysa bizler Tanrısal varlıklarız. Yaratıcı Kaynak Tanrı’nın ışık ve sevgi parçalarıyız. Sonsuz ruhlarız. Dolayısıyla yaratılışımız itibari ile çok değerliyiz.
Bizim değerimizi ne kimse azaltabilir, ne bir olay ve kimse çoğaltabilir. Bunlar ilizyondur. Statü, kariyer, para, güç, başarı, bizim değerimizi belirlemez, belirleyemez. Bunlar dünyada insanların oluşturduğu sistemin yanılgısıdır.

Bir zamanlar bir arkadaşım bir şirkette çalışırken bana oradaki yöneticisinin son derece kaba saba biri olduğunu ve ona da o şekilde davrandığını üzülerek anlatmıştı. Arkadaşımın yöneticisi, Türkiye’nin önemli bir üniversitesinde aynı zamanda doçent olarak görev yapan saygın görünen biriymiş. Hatta arkadaşım da işe girerken o kişinin bu ünvanı sayesinde düzgün biri olacağını düşünmüş. İşe girdikten sonra ise onun davranışlarını görünce hayal kırıklığına uğramış. Bana onun o üniversitede doçent olmasının, Amerikada eğitim almış olmasının onu çok düzgün, iyi bir insan yapacağını zannetmesine sebep olduğunu söylemişti.

Statü, kariyer, iş başarısı, iyi insan olmakla eşit değildir tabi ki… (Hem öyle olup hem de çok iyi insanlar da var elbette ki… )

Bizler sonsuz ruhlar, Tanrısal varlıklarız. Bizim değerimizi ilizyon olan-dünyevi değerler belirleyemez. Biz zaten değerliyiz. Hepimiz öyleyiz.

Bunu idrak ettiğimizde, başkalarının da değerini idrak ederiz ve yaşama ve insanlara bakışımız değişir. Yaşamımız da…

Bir daha kimse bize kendimizi değersiz hissettiremez, çünkü biz artık zaten değerimizi bilmekteyizdir.

Dolayısıyla yaşamda  da daha güzele, iyiye kendimizi layık görürüz.

İşte yaşamımızı değiştirmek için bu üç unsur:  “istek, “inanç” “kendi değerini bilmek” çok önem taşıyor.

Biz yaşamımızda olan olumsuz gibi görünen olaylara takılmazsak, yani o konuyu kafamızda sorun olarak uzun uzun tutmaz ve çabuk geçersek, tekrar olumluya, sevgiye, ışığa hemen odaklanırsak, karşımıza ne çıkarsa çıksın, içinden sevgiyle çabucak geçebiliriz.

Yaşamda karşımıza çıkan olumsuz durumların, engellerin ne olduğundan çok, oradan nasıl geçtiğimiz önemlidir.

Tanrı’yla birlikte, her durumun içinden sevgiyle geçebiliriz ve yaşamımız da güzelliğe, mutluluğa, neşeye kavuşur…

İstersek yaşamımızda yepyeni güzellikler de yaşatabiliriz kendimize, bunu da Tanrı’yla birlikte yaratabiliriz.

Tanrı’yla birlikte yaratmak aslında çok uzun bir konu… 

Şimdi bugün ben hep birlikte, yaşamımızı istersek an ve an, gün ve gün iyiye güzele, mutluluğa, daha sağlıklı, huzurlu, neşeli bir yaşama doğru yeniden yaratabileceğimizi hatırlayalım istedim… 

Tanrısallığınızı hatırlamanız ve yaşamınızı her an Tanrı’yla birlikte yeni güzelliklerde, ışıkta ve sevgide yaratmanız dileğiyle…

Sevgiyle,

Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin





İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/


5 Eylül 2014 Cuma

MELEK-İNSAN'A DOĞRU EVRİM




“MELEK-İNSAN’A DOĞRU EVRİM”


Sevgili Arkadaşlar,

Yükseliş yolunda ilerlerken herkesin kişisel gelişimi, ilerleyişi ve yükselişi için farklı yolları olabiliyor… Özünde hepsi Tanrı’ya çıkan bu yollar kişiden kişiye değişim gösterebiliyor. İçinde sevgi ve ışık olan her şey, ne olduğu önemli değil, sizi yükselten yollardır…

Yükseliş yolculuğunda ilerlerken de yolumuza çıkan, ışık ve sevgi içeren kitaplar, rehber insanlar, seyrettiğimiz filmler, dinlediğimiz müzikler, doğanın kendisi, kısacası bizi sevgide yükselten ve geliştiren, bilincimizi genişleten her şey, bu yolculuğun harika bir parçası…





Bu yazımda size, seyrettiğim ve beni çok etkileyen, sizin de yükselişinize katkısı olacağını düşündüğüm bir filmden söz etmek istiyorum.

Bu film, bugünlerde vizyonda olan, Luc Besson’un filmi “LUCY”…

Ortaokul yıllarındayken biyoloji öğretmenim bana okumam için bir kitap vermişti.

“Lucy” isminde kalın ingilizce bir kitaptı bu. O yıllarda antropolojiyle çok ilgiliydim, beni çok heyecanlandırıyordu dünya ve insanlığın tarihi… (hala da öyle)

“Lucy”, 1974 yılında Etyopya’da bulunan, insan ırkına ait ilk iskelete verilen isim. 3.2 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen 1.1 m boyunda 29 kg ağırlığında bir kadın Lucy ve bizim bulunan ilk atamız…  J

O yıllarda okuduğum bu kitap insan ırkının evrimi üzerineydi…

Yeryüzünde yaşayan farklı farklı insan türleri, bir süre sonra tek türe iniyor ve homo sapiens sapiens de işte bizim şimdiki türümüz…

Bizler yeryüzüne ışık ve sevgiden gelen sonsuz ruhlarız… Burada yani yeryüzünde büyük bir amaç uğruna bulunuyoruz. İnsan olarak yeryüzünde beden alıp yaşayarak, hem yeryüzünü hem de yeryüzünün de içinde olduğu bu boyutu (3.boyut) ışığa ve sevgiye yükseltiyoruz. Böylece buradan evrene ışık yaymış oluyoruz.  (Bknz.Oysa Işık Hep Vardır / Epsilon Yayınevi) Bizim yeryüzünde bulunuş amacımız bu ilahi amaçtır. Bizler buradan da bu şekilde, insan olarak görev yaparak Tanrı’ya hizmet ediyoruz.








Tanrı ‘nın kendisi ışık ve sevgidir.  Bizler de onun sonsuz ışık ve sevgi parçalarıyız ve burada da yine insan olarak Tanrı’ya, yeryüzünü ışığa ve sevgiye yükselterek hizmet etmekteyiz.

Bizim asıl varlığımız sonsuz ışık ve sevgidir.

Bizler buraya seçerek ve bilerek, isteyerek, tamamen özgür irademizle geldik.

İlk önceleri yeryüzünde bizler insan ırkının gelişimini bekledik. O türler hazır olduğunda yeryüzüne inerek o bedenlerde yer aldık… Yani bizler aslında sadece et kemik değiliz. Bizler sonsuz ruhlarız ve bu bedenler de bizim seçtiğimiz insan halimizdir.

İnsan ırkı yeryüzünde uzun bir süredir evrim geçirmekte…

Bizler şimdi de yine aynı şekilde evrim geçirmekteyiz.

Şu anda yapmış olduğumuz görevimiz, yükselişimiz de aslında evrimleşmektir.

Yani bizler homosapiens olan türümüzü “melek- insan” türüne yükseltmekteyiz.

Yıllar önce okuduğum o kitap, geçen gün seyrettiğim film, yani ismini bulunan ilk iskelet olan Lucy’den alan kitap ve film işte bizim insan olarak evrimleşmemizle ilgilidir.

Bu yazıyı sizlerle paylaşma nedenim de sizlerin yükseliş yolculuğunda kendi özvarlığınızı hatırlamanıza katkıda bulunmak, sizlerin de evrimleşmenize belki bir ışık yakmaktır.

Luc Besson’un Lucy’si, genel olarak insanlık beyninin %10unu kullanırken, eğer bu oran artarsa ve hatta %100e ulaşırsa neler olabileceğini anlatan çok güzel bir film.

https://www.youtube.com/watch?v=6Vu081NOorA


Film’de Scarlett Johansson’nın, filmdeki ismiyle Lucy’nin, sentetik bir ilacın kanına karışması sonucunda beyin hücrelerinin çalışma oranı artıyor ve Lucy’de böylece çok üstün yetenekler ortaya çıkıyor.

Lucy’nin algıları ve görüşü tamamen değişiyor, maddeyi değiştirebiliyor, insanlar üzerinde hakimiyet sağllayabiliyor, her yere hatta geçmişe, tarihe ışınlanabiliyor ve daha pek çok şey yapabiliyor.

“Oysa Işık Hep Vardır” isimli kitabımda, yükselişte bir gün Tanrısal Bilinç’e ulaştığımızda bizlerin çok üstün Tanrısal yeteneklerinin de açığa çıkacağını, suyun üstünde yürümek, uçmak, maddeyi değiştirebilmek, ışınlanabilmek gibi yeteneklerimizi hatırlayacağımızı anlatmıştım.

Film işte bu yetenekleri görsel olarak anlatıyor…

Hem de çok etkileyici bir görsellikle…

Filmde anlatılan her yeteneğin bilgisi aslında DNAmızda hücresel olarak mevcut.

Bizlerin ancak yüksek enerjisi ile açığa çıkabilecek bir bilgi bu.

Bizler Atlantis’te bir zamanlar kısmen hatırlandığı gibi, gençleşebileceğiz, istediğimiz gibi bedenimizde değişiklikler yapabileceğiz. Göz, saç rengimizi, boyumuzu, fizik bedenle ilgili herşeyi sevgiyle değiştirebileceğiz.

Fizik beden zaten kendini yenileme özelliği ile yaratıldı. Bizler zaman içinde- çok eski dönemlerde- sevgi içermeyen seçimlerimizle DNAmızı bozduk ve bedenlerimiz sonsuza dek yaşayabilecek özellikte yaratılmışken onu yaşlanır hale getirdik.

Ancak ileride, evrminin, yükselişin bir parçası olarak bizler bunu tekrar değiştirebileceğiz.

Yükseliş yolunda ilerleyen, yaşamını iyiye, güzele doğru sevgiyle değiştirmek isteyen ve bunun için niyet koyup çaba sarfeden herkese “LUCY” i seyretmesini tavsiye ederim.

İleride neler yapabileceğimizin çok güzel anlatısı, örnekleri var filmde.

Filmi seyrederken, ne kadar sınırlı yaşadığımızı, kendimizi –aslında sonsuz Tanrısal güçte, ışık ve sevgi varlıkları iken- ne kadar küçük ve sınırlı tuttuğumuzu bir kez daha farkettim…

Oysa tüm bunları sevgi ile değiştirebilir, Özümüz olan asıl varlığımız olan Tanrısal varlığımıza dönebiliriz, kendimiz olabiliriz.

Tanrısal yetenekler ve filmde anlatılanlarla ilgili bir noktaya da dikkat çekmek istiyorum:

O yetenekleri hatırlamamız ancak yüksek bilinç ve sevgiyle, yüksek enerji ile mümkündür.

Bunun dışında hatırlanması sadece yıkım getirirdi eğer mümkün olsaydı bile…

Yani herşey bir bütünlük içerir. Bizler sevgide yükseldiğimizde, bilincimiz Tanrısal Bilinç’e geçtiğinde bütün bunları yapabileceğiz ancak o zaman da bu yaptığımız herşey insanlığın hayrına olacaktır.

Yazımı sevgili Ausey’in bir sözüyle bitirmek istiyorum:

“Özünün farkında olmaya çalışan beden misin, yoksa bedeninin farkında olan öz mü?...”

Aslında kim olduğunuzu, sonsuz ışık ve sevgi olan Tanrısal varlıklar olduğunuzu, Öz olduğunuzu hatırlamanız dileğiyle…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin


Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin








HERKESE MERHABA...



Sevgili Arkadaşlar, 

Uzun süredir aklımda bir blog açıp yıllardır yahoo group, facebook, twitterda , websitemde ya da Oysa Işık Hep Vardır’da sizlerle paylaştıklarımı bir başka boyuta da taşımak vardı.

Sizlerden gelen talep de bunu hayata geçirmem için etken oldu diyebilirim.

Tanrısal yolda sizlerle birlikte yürürken birbirimizle iletişim için aracı olan bütün iletişim araçlarının ayrı bir lezzeti, keyfi var… Blog da eminim ki bizi bambaşka bir boyuta taşıyacak ve öğrendiklerimi, hatırladıklarımı, Tanrısal yolla, yükselişle ilgili ilerlemeniz, yükselişiniz ve kişisel gelişiminiz için sizlere yardımcı olacak bilgileri sizlere aktarmam için başka bir keyifli yol olacak…

Blogu yazmakla ilgili sevgili AUSEY'e...

https://www.facebook.com/pages/AUSEY/149038724524?fref=ts


sevgili Buğra Can Ekşi, Tanya Ekşi ve Mustafa Özpolat'a da çok teşekkür ediyorum... 


Yeryüzü en güzel çağı olan Altın Çağı’na doğru ilerliyor… Bu ilerleyişi de insanlık yapıyor aslında… Işığını açan her birey, Yeryüzü'nün yükselişine katkıda bulunuyor…

Dilerim bu blog, Yeryüzü'nün Altın Çağ'a, yalnız sevginin, ışığın yeryüzünde hüküm süreceği o güzel çağa, sevginin, sevincin, huzurun, neşenin, güzelliklerin, bolluk ve bereketin, birlik ve kardeşliğin olacağı o çağa geçişinde insanlığa, sizlere ışık saçar, yolunuzu aydınlatır, destek olur…

Böylece birlikte bir gün hepimiz aslında yeryüzünde görev yapan sonsuz ışık varlıklar olduğumuzu, asıl varlığımızı, melek halimizi hatırlarız…

Elele o güne doğru hep birlikte ışık ve sevgiyle yürümek dileğiyle…

Sevgiyle,



İpek Cihan Bilgin' in web sitesi:  http://www.duygusalarinma.com/