İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/
26 Eylül 2014 Cuma
21 Eylül 2014 Pazar
YAŞAM FİLMİNİZ NASIL?
Sevgili Arkadaşlar,
2005 yılında
yazdığım bir yazıyı buldum az önce… Karlı bir günde yazmışım… Yaşamımı bir film
olarak hatırlamış ve bu güzel filme karşıdan bakmışım… Sonra da bunu yazıya
döküp yahoo grubumuz Duygusalarınma'daki arkadaşlarla paylaşmışım…
Yıl 2014…
Bugün yaşamıma yeniden baktım… Aslında buna biraz da bu yazı neden oldu
diyebiliriz J
İnsanın arada
bir yaşamına karşıdan bakması gerek bence zaten, J çıkıp karşıdan bakınca o zaman insan
bambaşka açılardan görebiliyor her şeyi…
Yıllar evvel Ferzan
Özpetek’in "Karşı Pencere" filmini seyretmiştim. Filmde, filmin basrol
oyuncusu kız, sevgili olmak üzere gittiği karşı apartmandaki adamın evinin
penceresinden, kendi yaşamına, kendine, ailesine bakıp kararıni değiştiriyor.
Çıkıp kendini ve yaşamını dışarıdan görünce, neye karar vereceğini daha iyi
anlıyor. Duygu ve düşünce katmadan, nötr bir şekilde değerlendirebiliyor.
Yaşamımızdaki
olaylara da aslında nötr bir şekilde karşıdan / yukarıdan bakmalıyız. Eminim o
zaman bazen bize karmaşık gibi görünen herşey çok farklı görünecek…
Hepimiz
senaryosunu kendimizin yazdığı ve başrolünde kendimizin oynadığı, hem senarist,
hem yönetmen, hem oyuncu olduğumuz bir filmdeyiz…
Bunu kimimiz
hatırlıyor, kimimiz hatırlamıyor…
Hatırlamak,
aslında filmi istediğimiz gibi şekillendirebileceğimizi, senaryoyu istediğimiz
hale getirebileceğimizi de hatırlamak demek… Sonrasında da filmi istediğimiz
hale getirmek ve onu o şekilde oynamak kalıyor geriye…
Benim filmim
sevginin filmi…
İçine huzur,
neşe, dinginlik, güzellik, bolluk, sevinç, bazen sürprizler, renk, sanat,
ışıltı, dostluk, aile, müzik, dans, aşk ve kedileri kattığım bir film… Sevginin
her veçhesinin içinde olması için tasarlanmış bir film…
Hep böyle
miydi? YUVA’dan gelirken böyle olması için tasarladığım bu yaşam hep böyle
değildi elbet… İçinde sevgi daima vardı ama yolu bulmaya çalışıyordum herkes
gibi… Sonra uyandıkça gerçeklere, filmim istediğim hale gelmeye başladı…
Yolculuğum sevginin yolculuğu oldu… Hatırladıkça daha çok, daha çok…. Sevgi
arttı ve artıyor…
Çalışmalarıma
gelen kişilere yol gösterirken hep derim ki “Bir insanın yaşayabileceği hemen
hemen her tür acıyı, üzüntüyü, kaybı ya da olumsuz deneyimi yaşadım geçmişte ve
bunlardan sevgiyle nasıl çıkılabileceğini, nasıl mutlu bir yaşama
kavuşulabileceğini çok iyi biliyorum. Yani bu bilgiler teorik değil, bizzat
gerçeğin kendisi… yaşandı deneyimlendi ve şimdi öğretilip aktarılıyor.”
Başmelek
Mikail Enerjisi yaşamıma girdikten sonra bir daha asla hiçbir şey aynı olmadı…
Tanrı’ya sonsuz müteşekkirim bize bu yaşamda insan olarak Başmelek Mikail’i ve
onun harika enerjisini gönderdiği için…
Yolculuğumda
yardımcı, destek pek çok yöntem, insan, rehber de oldu elbet…
Örneğin Reiki
öğrendiğimde bu yol daha netleşti yıllar önce… O benim için başlangıcı yapandı
sanki… Bunun için de müteşekkirim…
Sonra işte
Melek Mikail Enerjisi yaşamıma girdi ve her şey tam anlamıyla değişti…
http://www.duygusalarinma.com/tr/basmelek-mikail-enerjisi#.VB8bRvl_vE0
http://www.duygusalarinma.com/tr/basmelek-mikail-enerjisi#.VB8bRvl_vE0
Bunu her
fırsatta her yerde söylüyorum J çünkü öyle oldu… mucizevi değişimler
yaşadım…
Hepsini bir
başka kitapta anlatacağım sanırım… J
Kişilerin
kendi filmlerini hatırlamaları, senaryoyu kendilerinin her an
oluşturabileceklerini hatırlamaları, işlerini de kolaylaştırıyor. Günün akışını
bile sevgiyle değiştirebilirsiniz. Diyelim gün kötü başladı, siz ışık ve
sevgiyle bunu değiştirebilirsiniz. Sonrası çok güzel akar…
Hayatın
kendisi de öyle… Kişi yaşamına ne istiyorsa ekleyebilir, yeniden oluşturabilir.
Bugün
Christian Louboutin’in bir röportajını okudum… Christian Louboutin dünyaca ünlü
ayakkabı tasarımcısı… Hani şu meşhur tabanları kırmızı renkte olan topuklu
ayakkabıların tasarımcısı… Çocukluğundan beri kadın ayakkabılarına hayranmış Louboutin
ve kendisini bildi bileli ayakkabı tasarımsıcı olmak istermiş. Bu hayalini de
gerçekleştirmiş.
Röportajda
benim ilgimi çeken başka bir şey oldu aslında. Burada ondan bahsetmek istiyorum
biraz. Christian Louboutin küçükken seyahat etmeyi çok istiyormuş. Ama marangoz
bir babanın çocuğuymuş ve parası azmış, yani seyahat imkanı pek yokmuş. Oysa o, okula giderken önünden geçtiği bir
seyahat acentasından devamlı broşür toplarmış. Bu broşürlerdeki yerlere seyahat
ettiğini düşlermiş hep. Hatta düşlerini gerçek gibi detaylandırarak kurarmış.
Otel odalarında kaldığını, orada maceralar yaşadığını düşünürmüş. Oralara
gidiyor, oralarda yaşıyor gibi kurarmış düşlerini.
Bunu okuduğum
zaman çok güldüm kendi kendime. J Christian Louboutin aslında o dönemde
Tanrı’yla-birlikte-yaratım yapmış. Bir şeyi imgelerken gerçek olarak
imgelediğimizde, onu çok daha kolay yaratırız. O bunları hayal gibi görmemiş,
yaşamış düşlerini.
Ve işte
yıllar sonra bunların hepsi gerçek olmuş. Sadece dünyaca ünlü bir tasarımcı
olmakla kalmamış işi gereği devamlı seyahat eder olmuş. Hatta röportajda
önümüzdeki haftaların seyahat programı da vardı ve Hindistan, İtalya, Fransa,
Birleşik Arap Emirlikler, Çin progamındaydı.
Çok sevdiğim
bir arkadaşımın annesi deniz gören bir ev istiyormuş. Arkadaşım anlatmıştı
bana. Boğazdan her geçişinde “Tanrım lütfen bana deniz gören bir ev ver.” diyormuş
tatlı tatlı dileğini seslendirerek. Arkadaşım bana bunu anlattığında ona,
annesinin o ev için zaten varmış gibi Tanrı’ya teşekkür etmesini önerdim. Arkadaşım annesine “Anne, İpek diyorki, gerçek
olması için varmış gibi Tanrı’ya teşekkür etmeliymişsin..” dedikten sonra Sevgi
teyze boğazdan geçerken cümlesini değiştirmiş ve “Tanrı’m bana deniz gören ev
verdiğin için teşekkür ederim.” demeye başlamış. Bunu boğaz köprüsünden her
geçtiğinde söyler olmuş J
Sevgi teyze
bundan çok kısa bir süre sonra mucizevi şekilde İstanbul’da deniz kenarında bir
ev sahibi oldu. Ve şimdi mutlu mesut o evde oturuyor J
Laboutain ve
Sevgi teyze’nin ortak yanı istedikleri şeyleri Tanrı’yla-birlikte yaratmaları.
Yürekten istemişler ve dilekleri gerçekleşmiş…
Bunu herkes
yapabilir.
Ausey’in
harika bir sözü var:
“Dünyada
mucize olan evrende sadece matematiktir...”
Yani bizler
işte hayatımızda her şeyi, her isteğimizi, -niyetimiz sevgiden ve saf niyetten geldiği
sürece- Tanrı’yla birlikte yaratabiliriz.
Sizler, Louboutin’in
ayakkabılarını beğeniyormusunuz, giyer misiniz bilmem, ya da deniz gören ev
istiyormusunuz J,
ama bildiğim bir şey var ki: İstediğiniz
ne varsa yaşamda, iyilikle, sevgiyle yaşam filminize katabilirsiniz.
Peki neleri
eklemek isterdiniz filminize?
Bugün bu
yazıyı sizi düşündürerek bırakayım… J
Yaşamınızın
ışıl ışıl, mutluluk, neşe, güzellikler, iyilik, sevgi, paylaşım, aşk, dostluk,
aile, birlik, kardeşlik, bolluk bereket, huzur dolu bir film olması dileğiyle…
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/
İpek Cihan Bilgin
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/
19 Eylül 2014 Cuma
16 Eylül 2014 Salı
11 Eylül 2014 Perşembe
YAŞAMI HER AN YENİDEN YARATMAK...
Sevgili
Arkadaşlar,
Yaşamın
içinde ilerlerken, hayat belli bir doğrultuda gidiyor gibi görünse de aslında
her gün yeni bir gün ve her gün, hatta her an yeni başlangıçlar yapabilir,
hayatımızı değiştirebiliriz.
Bu bizim
elimizde…
Bir güne
başladığımızda zaman zaman tersliklerle bile karşılaşsak, günün içinde birden
her şeyin değiştiği, yoluna girdiği ve sonrasında da çok güzel şeyler
yaşadığımız oluyor. Bu herkesin başına gelmiştir eminim.
İşte günün
akışında herşeyin mucizevi değişimi gibi aslında her an, her gün yaşamımızı
mucizevi şekilde, olumlu yöne, güzelliklere, mutluluğa doğru değiştirebiliriz.
Bunun için
öncelikle “istek” ve “inanç” gerekiyor.
Yaşamı
değiştirmek için iyi bir yaşamı gerçekten, yürekten istemek ve buna yürekten,
tüm kalbinle inanmak gerekiyor.
Şunu
hatırlamak lazım ki yeryüzünü, evreni, evrenleri yaratan Tanrı bizim
yaşamımızın akışını da bir anda değiştirebilir.
Biz tek
başımıza hareket etmiyoruz. Yaşamımızı Tanrı’yla birlikte sürdürüyoruz. Zaten O’nun
parçası olan sonsuz ruhlarız ve yeryüzünde de yine aslında O’nunla birlikteyiz
ve O’nunla birlikte hareket ediyoruz.
Yani yaşamı
değiştirmek için kendi gücümüzle bunu yapacağımızı düşünmek yerine,Tanrısallığımızı hatırlayarak, bunu Tanrı’yla birlikte yapacağımızı bilmek çok
önemli…
Böylece,
Tanrı’yla birlikte, Tanrısal gücümüzle, yaşamımızı her an yeniden
oluşturabiliriz istediğimiz şekilde…
Bir de iyi
bir yaşam için, ona layık olduğunu bilmek çok önemli.
İnsanlar
zaman zaman, çalışmalarıma gelenlerden de biliyorum, kendilerini güzel şeylere
layık görmeyebiliyorlar.
Bu aileden
böyle öğretilmiş olabiliyor. Ya da toplumdan bunu böyle yanlış edinmiş olabiliyorlar.
Kendi değerlerini görmedikleri ve kendilerini değersiz zannettikleri için de,
iyi ve güzel şeylere, bolluk berekete, güzelliklere, neşeye, sağlığa layık
görmeyebiliyorlar.
Oysa bizler
Tanrısal varlıklarız. Yaratıcı Kaynak Tanrı’nın ışık ve sevgi parçalarıyız.
Sonsuz ruhlarız. Dolayısıyla yaratılışımız itibari ile çok değerliyiz.
Bizim
değerimizi ne kimse azaltabilir, ne bir olay ve kimse çoğaltabilir. Bunlar
ilizyondur. Statü, kariyer, para, güç, başarı, bizim değerimizi belirlemez,
belirleyemez. Bunlar dünyada insanların oluşturduğu sistemin yanılgısıdır.
Bir zamanlar
bir arkadaşım bir şirkette çalışırken bana oradaki yöneticisinin son derece
kaba saba biri olduğunu ve ona da o şekilde davrandığını üzülerek anlatmıştı.
Arkadaşımın yöneticisi, Türkiye’nin önemli bir üniversitesinde aynı zamanda
doçent olarak görev yapan saygın görünen biriymiş. Hatta arkadaşım da işe
girerken o kişinin bu ünvanı sayesinde düzgün biri olacağını düşünmüş. İşe
girdikten sonra ise onun davranışlarını görünce hayal kırıklığına uğramış. Bana
onun o üniversitede doçent olmasının, Amerikada eğitim almış olmasının onu çok
düzgün, iyi bir insan yapacağını zannetmesine sebep olduğunu söylemişti.
Statü,
kariyer, iş başarısı, iyi insan olmakla eşit değildir tabi ki… (Hem öyle olup hem
de çok iyi insanlar da var elbette ki… )
Bizler
sonsuz ruhlar, Tanrısal varlıklarız. Bizim değerimizi ilizyon olan-dünyevi
değerler belirleyemez. Biz zaten değerliyiz. Hepimiz öyleyiz.
Bunu idrak
ettiğimizde, başkalarının da değerini idrak ederiz ve yaşama ve insanlara
bakışımız değişir. Yaşamımız da…
Bir daha
kimse bize kendimizi değersiz hissettiremez, çünkü biz artık zaten değerimizi
bilmekteyizdir.
Dolayısıyla
yaşamda da daha güzele, iyiye kendimizi
layık görürüz.
İşte
yaşamımızı değiştirmek için bu üç unsur: “istek, “inanç” “kendi değerini bilmek” çok
önem taşıyor.
Biz
yaşamımızda olan olumsuz gibi görünen olaylara takılmazsak, yani o konuyu
kafamızda sorun olarak uzun uzun tutmaz ve çabuk geçersek, tekrar olumluya,
sevgiye, ışığa hemen odaklanırsak, karşımıza ne çıkarsa çıksın, içinden
sevgiyle çabucak geçebiliriz.
Yaşamda
karşımıza çıkan olumsuz durumların, engellerin ne olduğundan çok, oradan nasıl
geçtiğimiz önemlidir.
Tanrı’yla
birlikte, her durumun içinden sevgiyle geçebiliriz ve yaşamımız da güzelliğe,
mutluluğa, neşeye kavuşur…
İstersek
yaşamımızda yepyeni güzellikler de yaşatabiliriz kendimize, bunu da Tanrı’yla
birlikte yaratabiliriz.
Tanrı’yla
birlikte yaratmak aslında çok uzun bir konu…
Şimdi bugün
ben hep birlikte, yaşamımızı istersek an ve an, gün ve gün iyiye güzele,
mutluluğa, daha sağlıklı, huzurlu, neşeli bir yaşama doğru yeniden
yaratabileceğimizi hatırlayalım istedim…
Tanrısallığınızı
hatırlamanız ve yaşamınızı her an Tanrı’yla birlikte yeni güzelliklerde, ışıkta
ve sevgide yaratmanız dileğiyle…
Sevgiyle,
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/
10 Eylül 2014 Çarşamba
5 Eylül 2014 Cuma
MELEK-İNSAN'A DOĞRU EVRİM
“MELEK-İNSAN’A
DOĞRU EVRİM”
Sevgili Arkadaşlar,
Yükseliş yolunda ilerlerken herkesin kişisel gelişimi,
ilerleyişi ve yükselişi için farklı yolları olabiliyor… Özünde hepsi Tanrı’ya
çıkan bu yollar kişiden kişiye değişim gösterebiliyor. İçinde sevgi ve ışık
olan her şey, ne olduğu önemli değil, sizi yükselten yollardır…
Yükseliş yolculuğunda ilerlerken de yolumuza çıkan, ışık
ve sevgi içeren kitaplar, rehber insanlar, seyrettiğimiz filmler, dinlediğimiz
müzikler, doğanın kendisi, kısacası bizi sevgide yükselten ve geliştiren,
bilincimizi genişleten her şey, bu yolculuğun harika bir parçası…
Bu yazımda size, seyrettiğim ve beni çok etkileyen, sizin
de yükselişinize katkısı olacağını düşündüğüm bir filmden söz etmek istiyorum.
Bu film, bugünlerde vizyonda olan, Luc Besson’un filmi
“LUCY”…
Ortaokul yıllarındayken biyoloji öğretmenim bana okumam için bir kitap vermişti.
Ortaokul yıllarındayken biyoloji öğretmenim bana okumam için bir kitap vermişti.
“Lucy” isminde kalın ingilizce bir kitaptı bu. O yıllarda
antropolojiyle çok ilgiliydim, beni çok heyecanlandırıyordu dünya ve insanlığın
tarihi… (hala da öyle)
“Lucy”, 1974 yılında Etyopya’da bulunan, insan ırkına ait
ilk iskelete verilen isim. 3.2 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen 1.1 m
boyunda 29 kg ağırlığında bir kadın Lucy ve bizim bulunan ilk atamız… J
O yıllarda okuduğum bu kitap insan ırkının evrimi
üzerineydi…
Yeryüzünde yaşayan farklı farklı insan türleri, bir süre
sonra tek türe iniyor ve homo sapiens sapiens de işte bizim şimdiki türümüz…
Bizler yeryüzüne ışık ve sevgiden gelen sonsuz ruhlarız…
Burada yani yeryüzünde büyük bir amaç uğruna bulunuyoruz. İnsan olarak yeryüzünde
beden alıp yaşayarak, hem yeryüzünü hem de yeryüzünün de içinde olduğu bu
boyutu (3.boyut) ışığa ve sevgiye yükseltiyoruz. Böylece buradan evrene ışık
yaymış oluyoruz. (Bknz.Oysa Işık Hep
Vardır / Epsilon Yayınevi) Bizim yeryüzünde bulunuş amacımız bu ilahi amaçtır.
Bizler buradan da bu şekilde, insan olarak görev yaparak Tanrı’ya hizmet
ediyoruz.
Tanrı ‘nın kendisi ışık ve sevgidir. Bizler de onun sonsuz ışık ve sevgi
parçalarıyız ve burada da yine insan olarak Tanrı’ya, yeryüzünü ışığa ve sevgiye
yükselterek hizmet etmekteyiz.
Bizim asıl varlığımız sonsuz ışık ve sevgidir.
Bizler buraya seçerek ve bilerek, isteyerek, tamamen
özgür irademizle geldik.
İlk önceleri yeryüzünde bizler insan ırkının gelişimini
bekledik. O türler hazır olduğunda yeryüzüne inerek o bedenlerde yer aldık…
Yani bizler aslında sadece et kemik değiliz. Bizler sonsuz ruhlarız ve bu
bedenler de bizim seçtiğimiz insan halimizdir.
İnsan ırkı yeryüzünde uzun bir süredir evrim geçirmekte…
Bizler şimdi de yine aynı şekilde evrim geçirmekteyiz.
Şu anda yapmış olduğumuz görevimiz, yükselişimiz de
aslında evrimleşmektir.
Yani bizler homosapiens olan türümüzü “melek- insan”
türüne yükseltmekteyiz.
Yıllar önce okuduğum o kitap, geçen gün seyrettiğim film,
yani ismini bulunan ilk iskelet olan Lucy’den alan kitap ve film işte bizim
insan olarak evrimleşmemizle ilgilidir.
Bu yazıyı sizlerle paylaşma nedenim de sizlerin yükseliş
yolculuğunda kendi özvarlığınızı hatırlamanıza katkıda bulunmak, sizlerin de
evrimleşmenize belki bir ışık yakmaktır.
Luc Besson’un Lucy’si, genel olarak insanlık beyninin
%10unu kullanırken, eğer bu oran artarsa ve hatta %100e ulaşırsa neler
olabileceğini anlatan çok güzel bir film.
https://www.youtube.com/watch?v=6Vu081NOorA
https://www.youtube.com/watch?v=6Vu081NOorA
Film’de Scarlett Johansson’nın, filmdeki ismiyle Lucy’nin,
sentetik bir ilacın kanına karışması sonucunda beyin hücrelerinin çalışma oranı
artıyor ve Lucy’de böylece çok üstün yetenekler ortaya çıkıyor.
Lucy’nin algıları ve görüşü tamamen değişiyor, maddeyi
değiştirebiliyor, insanlar üzerinde hakimiyet sağllayabiliyor, her yere hatta
geçmişe, tarihe ışınlanabiliyor ve daha pek çok şey yapabiliyor.
“Oysa Işık Hep Vardır” isimli kitabımda, yükselişte bir
gün Tanrısal Bilinç’e ulaştığımızda bizlerin çok üstün Tanrısal yeteneklerinin
de açığa çıkacağını, suyun üstünde yürümek, uçmak, maddeyi değiştirebilmek,
ışınlanabilmek gibi yeteneklerimizi hatırlayacağımızı anlatmıştım.
Film işte bu yetenekleri görsel olarak anlatıyor…
Hem de çok etkileyici bir görsellikle…
Filmde anlatılan her yeteneğin bilgisi aslında DNAmızda
hücresel olarak mevcut.
Bizlerin ancak yüksek enerjisi ile açığa çıkabilecek bir
bilgi bu.
Bizler Atlantis’te bir zamanlar kısmen hatırlandığı gibi,
gençleşebileceğiz, istediğimiz gibi bedenimizde değişiklikler yapabileceğiz.
Göz, saç rengimizi, boyumuzu, fizik bedenle ilgili herşeyi sevgiyle
değiştirebileceğiz.
Fizik beden zaten kendini yenileme özelliği ile
yaratıldı. Bizler zaman içinde- çok eski dönemlerde- sevgi içermeyen
seçimlerimizle DNAmızı bozduk ve bedenlerimiz sonsuza dek yaşayabilecek
özellikte yaratılmışken onu yaşlanır hale getirdik.
Ancak ileride, evrminin, yükselişin bir parçası olarak
bizler bunu tekrar değiştirebileceğiz.
Yükseliş yolunda ilerleyen, yaşamını iyiye, güzele doğru
sevgiyle değiştirmek isteyen ve bunun için niyet koyup çaba sarfeden herkese
“LUCY” i seyretmesini tavsiye ederim.
İleride neler yapabileceğimizin çok güzel anlatısı,
örnekleri var filmde.
Filmi seyrederken, ne kadar sınırlı yaşadığımızı,
kendimizi –aslında sonsuz Tanrısal güçte, ışık ve sevgi varlıkları iken- ne
kadar küçük ve sınırlı tuttuğumuzu bir kez daha farkettim…
Oysa tüm bunları sevgi ile değiştirebilir, Özümüz olan
asıl varlığımız olan Tanrısal varlığımıza dönebiliriz, kendimiz olabiliriz.
Tanrısal yetenekler ve filmde anlatılanlarla ilgili bir
noktaya da dikkat çekmek istiyorum:
O yetenekleri hatırlamamız ancak yüksek bilinç ve sevgiyle,
yüksek enerji ile mümkündür.
Bunun dışında hatırlanması sadece yıkım getirirdi eğer
mümkün olsaydı bile…
Yani herşey bir bütünlük içerir. Bizler sevgide
yükseldiğimizde, bilincimiz Tanrısal Bilinç’e geçtiğinde bütün bunları
yapabileceğiz ancak o zaman da bu yaptığımız herşey insanlığın hayrına
olacaktır.
Yazımı sevgili Ausey’in bir sözüyle bitirmek istiyorum:
“Özünün
farkında olmaya çalışan beden misin, yoksa bedeninin farkında olan öz mü?...”
Aslında kim olduğunuzu, sonsuz ışık ve sevgi olan Tanrısal
varlıklar olduğunuzu, Öz olduğunuzu hatırlamanız dileğiyle…
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
https://www.facebook.com/pages/AUSEY/149038724524?fref=nf
İpek Cihan Bilgin'in web sitesi: http://www.duygusalarinma.com/
HERKESE MERHABA...
Sevgili Arkadaşlar,
Uzun süredir aklımda bir blog açıp yıllardır yahoo group,
facebook, twitterda , websitemde ya da Oysa Işık Hep Vardır’da sizlerle
paylaştıklarımı bir başka boyuta da taşımak vardı.
Sizlerden gelen talep de bunu hayata geçirmem için etken
oldu diyebilirim.
Tanrısal yolda sizlerle birlikte yürürken birbirimizle
iletişim için aracı olan bütün iletişim araçlarının ayrı bir lezzeti, keyfi
var… Blog da eminim ki bizi bambaşka bir boyuta taşıyacak ve öğrendiklerimi,
hatırladıklarımı, Tanrısal yolla, yükselişle ilgili ilerlemeniz, yükselişiniz
ve kişisel gelişiminiz için sizlere yardımcı olacak bilgileri sizlere aktarmam
için başka bir keyifli yol olacak…
Blogu yazmakla ilgili sevgili AUSEY'e...
https://www.facebook.com/pages/AUSEY/149038724524?fref=ts
sevgili Buğra Can Ekşi, Tanya Ekşi ve Mustafa Özpolat'a da çok teşekkür ediyorum...
Yeryüzü en güzel çağı olan Altın Çağı’na doğru ilerliyor… Bu ilerleyişi de insanlık yapıyor aslında… Işığını açan her birey, Yeryüzü'nün yükselişine katkıda bulunuyor…
Blogu yazmakla ilgili sevgili AUSEY'e...
https://www.facebook.com/pages/AUSEY/149038724524?fref=ts
sevgili Buğra Can Ekşi, Tanya Ekşi ve Mustafa Özpolat'a da çok teşekkür ediyorum...
Yeryüzü en güzel çağı olan Altın Çağı’na doğru ilerliyor… Bu ilerleyişi de insanlık yapıyor aslında… Işığını açan her birey, Yeryüzü'nün yükselişine katkıda bulunuyor…
Dilerim bu blog, Yeryüzü'nün Altın Çağ'a, yalnız sevginin,
ışığın yeryüzünde hüküm süreceği o güzel çağa, sevginin, sevincin, huzurun,
neşenin, güzelliklerin, bolluk ve bereketin, birlik ve kardeşliğin olacağı o
çağa geçişinde insanlığa, sizlere ışık saçar, yolunuzu aydınlatır, destek olur…
Böylece birlikte bir gün hepimiz aslında yeryüzünde görev
yapan sonsuz ışık varlıklar olduğumuzu, asıl varlığımızı, melek halimizi
hatırlarız…
Elele o güne doğru hep birlikte ışık ve sevgiyle yürümek
dileğiyle…
Sevgiyle,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)