28 Haziran 2016 Salı

BİLGİ ÜZERİNE...






İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin




23 Haziran 2016 Perşembe

DOĞANIN DİLİ SEVGİDİR VE SİZİN SEVGİNİZE CEVAP VERİR...




Doğanın dili sevgidir ve sizin sevginize cevap verir...


BİR KÜÇÜK KAVAK AĞACININ ÖYKÜSÜ

                                     

Bugünkü yazımı bir küçük ağaca, kavak ağacına adadım… Benim için anlamı derin olan… Ona büyük sevgi duyduğum… Nazlı, tatlı, yeşil, rüzgarda hışır hışır salınan güzel bir kavak ağacına…

Yazım bu kavak ağacının gerçek öyküsü…

Ağaçlar hiç kuşkusuz dünya’nın en kıymetli varlıklarından…

Onlar dünya’yı güzel yapan, yeşil yapan, nefes almamızı sağlayan, serin yapan,  yani kısaca dünyayı dünya yapan güzellikler…

Doğa, çiçek ve ağaç seven bir aileden geldiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Babam subaydı benim ve her tayin olduğu yere göreve gittiğinde ilk işi, iş yerinde bahçeyi, çevreyi yeşillendirmek, ağaçlandırmak olurdu…

Annem de keza çiçek ve ağacı çok sever, hem iç hem dış mekanlarımızı bahçeye, cennete çevirirdi çiçekleriyle…

Ben de işte bu doğa sever ailede büyümüş olarak, (aslında hepimizin ruhu doğa sever, tüm insanlıkta özümüz bu) tahmin edersiniz ki doğayı, bahçeyi, çiçeği, ağacı çok severim…

Ben Moda’da yaşıyorum. İstanbul’daki yeşil kalmış nadir güzel köşelerden biri Moda… Hem yeşil, hem deniz kenarı olduğu için ayrıca güzel… Burada çok şükür ki şehri doğayla iç içe geçmiş bir şekilde yaşıyoruz… İlk kez Moda’yı gören arkadaşlarım da çok beğenirler Moda’yı  bu özelliğinden dolayı. Keşke tüm şehirlerde her yer böyle ağaçlıklı, doğa dostu olsa…

Ama tabi bu doğa dostu yer olma özelliği insanlarla da ilgili… Bizim yeşil Moda’mızda çok doğa sever insan var, ağaçları koruyan, kestirmeyen, hatta belli dönemlerde ağaçlar budanırken fazla budanmasın diye başında duran insanlardan oluşuyor Moda.

Tabi maalesef her yerde olduğu gibi öyle olmayanlar da var, doğa sever insanların tersine…

Bizim evin yanındaki apartmanın bahçesinde iki muhteşem kavak ağacı vardı bir zamanlar… Ben bu eve taşındıktan sonraki zamanlarda, yıllarca o kavakların rüzgardaki hışırtısının sesiyle uyudum, uyandım. Ağaçların rüzgardaki sesiyle uyumak insana ne kadar huzur veriyor anlatamam… Boyları, yedi katlı olan yan apartmana yetişmiş, hatta geçmişti bu kavakların… O kadar geniş, o kadar haşmetli, o kadar yeşil, o kadar güzellerdi ki tarif edemem…



Bir sabah hızar sesiyle uyandım kavakların hışırtısı yerine… O apartmanın sakinlerinin, sanırım özellikle üst kattakilerin isteği ile ağaçlar kesiliyordu… Balkondan balkona tartışmalar sonuçsuz kaldı. Maalesef ki şehir içinde kavaklar alerjik sayılıyormuş, kesimi yasalmış. O muhteşem kavakların üstelik kesilme sebebi apartmanın çatısına zarar vermeleriymiş… Şaka gibi… Kötü bir şaka gibi… Ağlaya ağlaya onların kesilişini izledik…

Sonrasında etrafımızda o bölümde çıplak taş bina kaldı… Ne yazık…

Kavakların hikayesi burada bitmiyor ama söylemeliyim ki...

Benim yaşadığım evin küçük bir terası var. O kavakların olduğu yere bakan. Bu terasta da çeşit çeşit çiçeklerimiz var saksılarda. Hatta minik ağaçlarımız bile… Dut, çınar gibi…

İşte kavakların hikayesi de bu terasta devam ediyor…

Bu kesim olayından bir süre sonra bizim saksılardan birinin dibinde kendi kendine bir filiz oluştu. Bu filiz büyüdü büyüdü ve fide oldu. Bir de baktık ki, bu minik bir kavak ağacı fidesi değil mi…

Bizim kesilen kavaklar bir yolunu bulup, rüzgarla, tohumlarını bize yollamışlar… O tohumlar terastaki saksılara düşmüş ve filizlenip büyümüş…

İşte biz bu olaydan sonraki yaklaşık on yıl bu kavak ağacını terasımızda suladık, ona gözümüzün için gibi baktık, büyüttük…

Düşünün bir, bir apartman dairesinin terasında nazlı nazlı salınan, yaprakları rüzgarda hala hışır hışır, kıpır kıpır, mutluluk ve neşe kaynağı minik bir kavak ağacı… Saksıda, iki metre boyunda bir kavak ağacı…





Ailecek en büyük dileğimiz onu bir gün toprağa kavuşturmaktı. Doğru zaman ve doğru yerde…

İşte bu dileğimiz de gerçekleşti.

Birkaç yıl önce Bursa'da güzel bir çiftliğimiz oldu... 

Ve bu çiftlikle birlikte bizim de kavak ağacımızla ilgili hayalimiz ve arzumuz da yerine geldi...

Çiftlik yerleştikten ve her şey yerine oturduktan sonra, terastaki minik ağaçlarımızı çiftliğin bahçesine naklettik. Dolayısıyla kavak ağacımızı da…

Kavak ağacımız bahçede, evin hemen yanında artık…

Terasta yaklaşık 2 metre yüksekliğinde olan ağaç her sene yana ve boya gitti tabi toprağı bulunca…

Geçen hafta çiftliğe gittiğimde, boyunu ölçtüm, yaklaşık 7 metre olmuş…  O kadar güzeldi ki…



Ben biraz Kızılderililer, eski kadim, spiritüel kavimlerdekiler gibiyim. Ağaçlarla, çiçeklerle bazen konuşurum.  Kızılderililer ağaçların ruhu olduğuna inanırlardı. Elbette ki öyle… Var olan her şey gibi ağaçlar da enerji. Tabi bizden, yani insanların ruhundan farklı onların ruhu… Ama yaratılmış her şey gibi onlar da sevgi ve ışık. Ve siz onlarla konuştuğunuzda, onlara sevginizi söylediğinizde size cevap verirler… Sevgilerini hissedersiniz. Elinizi bir ağaca koyup bunu denemenizi öneririm. Size cevap olarak titreşimleri değişecektir… Sevgilerini hissedeceksinizdir huzur ve sükûnet içinde algılamaya çalıştığınızda… Bu yapılabilecek bir şeydir ve dünyada pek çok spiritüel kabile bunu yapar… Doğanın dili sevgidir. Ve sizin sevginize cevap verir…

Geçen haftaki gidişimde de işte ben kavak ağacıma gidip baktım ne durumda diye… Ona dokundum ve sevdiğimi söyledim…

Şimdi kavakla aramdaki sevgi akışına gülenleriniz olacaktır eminim. Ama bu sevgi sizi, bilgisayar başında bir an için bile gülümsettiyse, bu da yine sevginin meyvesi değil mi :)

Moda’daki bir apartman bahçesinde kesilen kavakların devamı, hücreleri, yaprakları, gövdeleri artık Bursa’da, kediler, köpekler, keçiler ve tavuklarla birlikte yaşanan mutlu bir çiftlikte, bahçede genç bir kavakta yaşamaya devam ediyor…

Yeşil, güzel, henüz genç ama büyümeye devam eden bir kavakta... Haşmetli büyük kavaklar olma yolunda ilerleyen…
Rüzgarda yaprakları hala hışırdayan… İnce dalları nazlı nazlı salınan…  

Sevgiyle korunmuş, yaşatılmış, yaşatılmaya devam edecek olan…

Dilerim tüm insanlık, dünyayı, ağaçları, çiçekleri, dünyaya ait var olan tüm bu güzellikleri korumak için tümüyle aydınlanır ve bir gün daha yeşil bir dünyada uyanırız hep birlikte...

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin





İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:








Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin


















İLHAM ÜZERİNE...






 İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:








Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin




20 Haziran 2016 Pazartesi

10 Haziran 2016 Cuma

IŞIK KİŞİNİN KENDİSİNE GERİ DÖNER, HİZMET DE...



Işık kişinin kendisine geri döner, hizmet de…






Bu sabah hava harika… Güneşli ama çok sıcak değil…

Sabah kahvaltıdan sonra düzenli kullandığım vitaminimi içmek için kutuyu açtım, baktım ki kalmamış. Ara ara içtiğim ve bana çok iyi geldiğini düşündüğüm vitaminler var… Zaman içinde keşfettim. Tabi herkesin bünyesi değişik olduğu için, benimkiler benim bedenime iyi gelenler…

Kısa bir yürüyüş ve birkaç işimi halletmek için dışarı çıktım. Sabahın erken saatlerinde Moda ne güzel oluyor… Sakin… daha sessiz… daha boş… Deniz kokusunu içime çekerek eczaneye doğru yürüdüm.

İçeri girdim, beni altmışlı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim eczacı karşıladı. Ona istediğim vitamini ve markasını söyledim. Raflara baktı, benim istediğim marka onda yokmuş.

Dikkatimi ilk çeken güler yüzü oldu.

Çok basit cümleler bile güler yüzle kurulunca, öncelikle güler yüz sahibinin kendisini, sonra da karşısındakini iyi hissettiriyor.

Bana o marka vitamini kendisinin satmadığını ama yakındaki eczanenin sattığını söyledi. “İsterseniz onlara sorup hemen getirtebilirim birkaç dakika içinde…” dedi. Kabul ettim. Eczaneyi birkaç kez aralıksız aradı ama telefonları sürekli meşguldü. Bunun üzerine “Beklerseniz hemen getirebilirim, çok yakın…” dedi. Ben yine kabul ettim. Karşımda bir hizmet ve iyi niyet abidesi eczacı duruyordu adeta :)

Kapının yanındaki sandalyeye oturup beklemeye başladım. Eczacı çıktı ve gerçekten de birkaç dakika içinde elinde benim vitaminle geri döndü.

Ama o arada ben beklerken, karşımda, sağımda, solumda duran her şeye göz attım. Ve ilgimi çeken, çilekli bir dudak kremi, güzel renkli ambalajı olan farklı bir marka el kremi gibi birçok kozmetik malzeme oldu.


Oradan, vitaminle birlikte, beklerken beğendiğim kozmetik malzemeleri de alarak çıktım… Hatta ödemeyi yaparken eczacıya da, gülerek, “ Hizmet size katlanarak geri döndü, bakın bir tek şey alacaktım, üşenmeden gidip bana vitamini getirdiniz ve onunla birlikte bambaşka şeyler de alıverdim.” dedim. Eczacı bana ne dedi biliyor musunuz cevap olarak:

“Ben ilk çalışmaya başladığımdan beri pozitif olmayı ilke edindim müşterilerime karşı…”

Ben de o anda bu satırları yazıp, sizinle bu cümleyi paylaşmaya karar verdim…

Sabahın ilk saatlerindeki bu minik alışverişimde, “İyi niyet, sevgi, iyilik yani ışık insana geri döner.” evrensel prensibinin küçük ama çok güzel bir örneğini yaşadım…

Yaşam, küçük, büyük pek çok sahneden oluşan güzel bir film…

Benim filmimde bu sabah bu güzel anektot, bu güzel küçük sahne vardı… Ve pırıl pırıl bir güneş… Ve denizden, denizin o muhteşem kokusunu bana taşıyarak esen serin rüzgar…

Harika, güneşli, sevgi, iyilik ve güzelliklerle dolu bir gün dileğiyle…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin










İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:






Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin







7 Haziran 2016 Salı

ENERJİNİZİN DAĞILDIĞINI, YORULDUĞUNUZU HİSSETTİĞİNİZ ZAMANLAR İÇİN; "IŞIĞI AÇMAK"



Enerjinizin dağıldığını, yorulduğunuzu hissettiğiniz zamanlar için;


“Işığı açmak”




Enerjinizin çok fazla dağıldığını, yorulduğunuzu hissettiğiniz zamanlar, kendinize sakin, sessiz ve dingin kalabileceğiniz zaman ayarlayıp tekrar merkezinize gelerek enerjinizi dengeleyebilirsiniz.

Çok fazla insanla iletişim halinde olmak, çok çalışmak, çok fazla hareket etmek, çok keyif alınmayan rutin şeyleri yapmak, kişinin enerjisini fazla dağıtmasına neden olabilecek şeyler…

Bir başka kişinin sorunlarıyla dertlenmek, onun için endişe etmek, onun adına üzülmek de…
Ya da günlük yaşamın içinde birilerine kızmak… Kırılmak, alınmak…

İş yaşamında işleri yetiştirmeye çalışmak… Yetişmeyeceği endişesi… Telaş…
Sebepleri her ne olursa, olumsuz duygu üretmek, o duyguları taşımak…

Kişinin enerjisini dağıtan, düşüren durumlar…
Günlük yaşamın içinde bazen oradan oraya savruluyor insan. Yaşam çok hızlı akarken sakin dingin bir an ayırmadan, koşturup duruyor… Kaptırıyor sistemin çarkına…

İşte bunu fark ettiğiniz an… Yaprak gibi savrulduğunuzu hissettiğiniz, bundan rahatsızlık duyduğunuz an, duruma el koyabilirsiniz.

Ausey’in çok güzel bir sözü var; “Suyun üzerindeki yaprak gibi değil suyun kendisi olup akmayı öğrenmek gerek…”


Biz çok güçlü varlıklarız. Sonsuz ışık ve sevgi olan ruhlarız. Yüksek bilinçli varlıklarız. Kendi yaşamımızı sevgiyle istediğimiz gibi yönlendirebilir, kontrol edebiliriz.  
Bunu hatırlamadığımız zaman ise, dünyadaki hızlı akan sistemin içinde savrulabiliyoruz işte… Kontrol bizde olmadığında, sistemin parçası olup sistemde akış nereye götürürse oraya gidiyoruz. Ve bu da elbette ki yorucu ve kontrolsüz bir akış oluyor…
Dalgalı bir denizde olduğunuzu düşünün, ya da fırtınalı bir nehirde… O dalgalı nehir ya da denizde giden bir sandalın içinde… Fırtına sizi nereye savurursa oraya gidersiniz…

Oysa denizin kendisi olduğunuzu düşünün, sandalın, ve denizin içindeki her şeyin siz olduğunuzu… Ve sandalın içindekinin de… Aynı anda hepsi olan… O anda nerede olmak isterseniz oraya gitmez misiniz? Kolay olmaz mı bu?

Hatta sakinleşmek, durulmak da sizin elinizde değil midir?
İşte günlük koşturmacanın içinde bir an durup, fark ederseniz, kontrolü sevgiyle ele alabilirsiniz.

Sakinleşip, odaklanıp, kendinizi olduğunuz ana getirip, merkezlenip, öylece olduğunuzda, sadece ‘ol’duğunuzda… Yaşamın akışına bilinçli bir şekilde devam edebilirsiniz.
Fark edip, dinginleşip, merkezinize geldiğiniz zaman, bir sonraki an’da ve an’larda ne yapmak istediğinize bir bakın. Sevginin gözleriyle… Yüksek bilinçle bakın… Yukarıdan… Yüksekten… Işığın içinden…

Sonra daha sakin, dingin, parlak devam edin…
Sistemin ve yaşamın sizi götürdüğü yöne değil.

Gerçekten gitmek istediğiniz yöne…
Ben Tinkerbell çizgi filmini çok severim. Aslında çocuk masumiyetini, sevgiyi, oyun ruhunu taşıyan her şeyi izlemeyi de… Tinkerbell serisinde renk renk periler nehrin üzerinde çiçeklerin içinde, çiçekleri sandal gibi kullanarak yolculuk yaparlar zaman zaman… Aslında her yere kanatlarıyla uçarak yolculuk yapabilen bu periler, istediklerinde de bu şekilde eğlenceli yolculuklar yaparlar…

Nehrin üzerinde akmaktan bahsederken gözümün önüne o çiçeklerin içinde yolculuk yapan periler geldi… Yaşam onlar için harika bir oyun olduğu için, o periler nehirde eğlenerek yolculuk yaparlar… Fırtınaya kapılarak, oraya buraya savrularak değil. Çünkü onlar ne yapabileceklerini bilirler… Ve öyle yaşarlar…

Tinkerbell serisindeki oyun ruhu, neşe, çocuk masumiyeti, yaratıcılık, hayal gücü, sevgi, iyilik, bana daima hatırlatıcı olmuştur…


Yaşamın içinde akarken, durumu fark edip, durup sakinleşip, merkezlenip, o an size ne iyi geliyorsa onu yapın derim. Sevgiyi hissettiren, sakinleştiren, dinlendiren, neşelendiren, huzur veren her neyse onu…

Bu kişiden kişiye değişebilir ama içinde olan daima sevgi, neşe, huzur, mutluluktur. İşte kontrolü ele aldığınızda, önce kendinizi iyi hissedip, enerjinizi toplayıp sonra da yönünüzü belirler ve farkındalıkla, sevgi, neşe, huzur, güzelliklerle akabilirsiniz…

Merkeze geldikten sonra size iyi gelecek olan, bir fincan yasemin çayı ya da latte içmekse ya da dondurma yemekse, onu yapın. Sevdiğiniz bir şarkıyı açıp dinleyin. Meditasyon yapın. Tütsü yakın. Gidip sevdiğiniz parfümü sıkın. Spor yapın. Çıkıp deniz kenarında yürüyün. Sevdiğiniz mağazaların vitrinlerine bakın. Gezin. Sevdiğiniz şeyleri alın. Sizi mutlu edecek bir film seyredin… Neşelendiren, kahkaha attıran… Sevdiğiniz bir arkadaşınızla buluşun. Havadan sudan konuşun. Penceredeki kuşlara ekmek kırıntısı, kapıdaki kedilere mama verin… Youtube’da eğlenceli videolar seyredin…
Oturup bir kağıda sizi mutlu eden şeyleri, yerleri listeleyin. İşte o anlarda aklınıza gelmezse, çıkarıp oradan kopya çekin :)

Nerede olduğunuz fark etmez, her zaman her yerde sevdiğiniz bir şeyleri yapabilir, enerjinizi toplayabilirsiniz.

Yağmurdan sonra bulutların gidip, gökyüzünün tekrar masmavi olması, güneşin pırıl pırıl parlaması gibi…
Kontrolü ele alın ve parlayın…

Bu yazıyı okuduğunuz şu an… Hemen şimdi başlayın…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin








İpek Cihan Bilgin'in web sitesi:

http://www.duygusalarinma.com/

http://icbakademi.com/




Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin