Yıllardır
çalışmalarıma gelen pek çok kişiyle ayrılık sendromu ve aşk acısı ile ilgili çalıştık...
Ayrılık
sendromu yaşayan, biten ilişkinin ardından aşk acısı çeken, ya da ilişkiye ve
karşı tarafa takılı kalan kişilerin cinsiyeti ise kadın ya da erkek olarak fark
etmiyor. Yani kadınlar kadar erkeklerin de aşk acısı çektiğine, ayrılık
sendromu yaşadığına, ya da biten ilişkiye ve karşı tarafa takılı kaldığına
tanık oldum.
Peki insan
neden biten ilişkinin ardından ayrıldığı kişiye takılı kalır? Unutamaz?
Şimdi
söyleyeceklerim belki sizi şaşırtabilir ancak bu yazıdaki amacım, aslında aşk
acısı yaşayan, ayrılık sonrası üzüntüler çeken ve biten ilişkileriyle ilgili
hala takılı kalan kişilere yol göstermek ve o acılardan aslında onlar sürdürmek
istemezlerse kurtulabileceklerini söylemek. Acılarının son bulmasına yardımcı
olmak…
Ayrılık
sonrası ilişkideki kişiye ve o ilişkiyle ilgili duygulara takılı kalmak aslında
aşk değildir. Gerçek aşk ve evrensel
anlamda gerçek sevgi, takılı kalan bir şey değildir. Sevgi ve aşk takılı
kalmaz, akar ve yaşamda ilerlemeyi getirir.
Kişiler
aslında ayrıldıkları kişiden çok, o kişinin kendi içlerinde tetikledikleri ve
hissettikleri güzel duygulara takılı kalırlar. O duygular o kadar güzeldir ki,
kişi o duyguları bırakmak istemez. Aşkı bırakmak istemez. Ve aşkla ilgili de en
son ayrıldığı kişi aşkı ona hissettiren, o güzel duyguları yaşatan kişi olduğu
için, aşkı onunla anlamlandırdığı için o kişiye takılı kalır.
Tabi burada
bahsedilen, gerçekten kişinin ilişkiyi yaşarken güzel duygular hissettiği bir
ilişki ve onunla ilgili kişi örneğidir. Zaten kötü gitmiş mutsuz bir ilişkiye
de kimse takılı kalmak istemez. Kişi güzel duygular yaşadığı birine hala takılı
kalmaya çalışır.
İşte sebep
her ne olursa olsun, aslında ayrılıktan sonra birine, bir ilişkiye takılı
kalmak, aslında aşk değildir.
Biten bir
ilişki sonrası zaten ortada artık ilişki ve o kişi olmadığı için, o bitmiş
ilişkiye takılı kalmaya çalışmak da sadece kişiye acı ve üzüntü verecektir.
Yani yaşamda ilerlemek, yoluna devam etmek yerine kişi acı çekmeye devam eder.
Oysa yaşam değişim ve ilerlemedir. Akıştır. Kişi biten bir konuya
takılmadığında, o konu ve kişiyle ilgili olumsuz duyguları bırakmayı
seçtiğinde, nötr olduğunda, sevgiyle yaşamına mutlu bir şekilde devam edebilir.
Kişi mutlu
olmayı seçtiğinde, takılmadan yaşamın akışıyla birlikte aktığında, yaşamda her
zaman yeni bir mutluluk kapısı açılacaktır…
Çalışmalarıma
gelen kişilerde tanık olduğum şey, aslında biten ilişkiye takılı kalmalarına ve
unutamamalarına neden olan, aslında onların kendi içlerinde kendileriyle ilgili
taşıdıkları çok farklı olumsuz duyguları, iyileşmeye, şifaya ihtiyacı olan
yanları. Güçsüzlük, üzüntü, hayal
kırıklığı, yalnız kalma korkusu, değersizlik gibi olumsuz duygular aslında işte
kişinin hala acı çekmesine yol açıyor…
Yıllar önce
danışmaya gelen 25 yaşında birisinden örnek vermek istiyorum. Mert bir şirkette
satış danışmanı olarak çalışıyordu. Çıktığı kız arkadaşı da aynı şirkette
çalışıyormuş. 5 aylık bir birlikteliğin ardından bir tartışma sonucunda Mert’in
kız arkadaşı Mert’ten ayrılmak istediğini söylemiş ve ayrılmışlar. Mert
ilişkilerinin son bir ayında zaten hep tartıştıklarını, bir sürü anlaşmazlık
yaşadıklarını anlattı. Mert bana geldiği zaman, ayrılığın üstünden 3 ay
geçmişti ama o hala eski kız arkadaşını unutamıyor ve acı çekiyordu.
Mert’le
çalışmamızda, onun ayrılıkla ilgili taşıdığı pek çok olumsuz duygu ortaya
çıktı. Hayal kırıklığı, öfke, kırgınlık bunlardan bazılarıydı.
O
ayrıldıktan sonra birkaç kez kız arkadaşını aramış ve tekrar bir araya gelmek
istediğini ona söylemiş ama kız arkadaşı artık düşünmediğini ve bu ilişkinin
kafasında bittiğini söylemiş Mert’e…
Şunu
söylemem gerekir ki, Mert’in kız arkadaşından ayrıldıktan sonra onu bir kez
tekrar aramış olması normal görülebilir, tekrar duygularını söylemek kendisini
ifade etmek ihtiyacı duymuş olabilir Mert. Ama kız ilişkiyi bitirdikten sonra,
ilk telefonda reddedince, Mert’in onu tekrar tekrar aramaya devam etmesi,
aslında Mert’in kendi içinde kendisiyle ilgili bir sorundan kaynaklanır.
Kişinin
kendisine olan sevgisi tam olmadığında, değersizlik ya da güçsüzlük duygusu
taşıdığında, kendisini de yaşamın içinde değersiz veya güçsüz konumlara
sokabilir. Bu ilişkide de yaşamın başka yerlerinde de farklı şekillerde ortaya
çıkabilir.
Biz Mert’le
onun derindeki değersizlik ve güçsüzlük duygularının nötrlenmesi üzerine
çalıştık.
2 seansın
sonunda Mert kendisini çok daha güçlü ve iyi hissettiğini söyledi. Acı çeken
öfkeli Mert gitmiş, yerine özgüveni artmış, iyi ve güçlü hisseden bir Mert
gelmişti adeta. Ki bu zaten gerçek Mert’ti… Eski kız arkadaşıyla ilgili de
artık boş ve nötr hissediyordu…
Daha sonraki
zamanlarda Mert bana telefonla teşekkür etti, hayatında yeni bir kız arkadaşı
olduğunu, yeni ve güzel bir mutluluk yaşadığını anlattı.
Unutamamakla ilgili başka bir örnek de
çalışmaya başvuran Aylin’in öyküsüdür… Aylin 42 yaşında, bir ilaç firmasında
çalışan bir hanımdı. Aylin eşinin kendisini aldattığını anlamış, ve bu olay
sonrasında boşanmışlar. Aylin çalışmama başvurduğu zaman ayrılıklarının
üzerinden bir yıl geçmişti ve Aylin hala eski eşi nedeniyle acı çekiyordu. 15
yıllık evlilikleri bitmişti ve Aylin yoluna devam edemiyordu. Kumral, güzel bir
kadındı Aylin, iyi bir kariyeri vardı, güzel bir yaşamı vardı ama acı
içindeydi…
Aylin’le
çalıştığımızda, onun aslında ayrıldığı halde, eşiyle ilgili duygularını
bırakamamasının altında değersizlik, güçsüzlük, öfke ve hayal kırıklığı olduğu
ortaya çıktı. Aylin eşi kendisini aldattığı için, kendisini bir kadın olarak
değersiz hissediyor ve adeta kendi değerini eşinin kendisine karşı yaklaşımıyla
ölçüyor ve de işin içinde aldatılma olduğu için, kendisini tercih edilmemiş
gibi görüyordu. Oysa tüm bunlar illüzyondu.
İnsan zaten
doğuştan var oluş itibariyle değerli bir varlıktır. İnsanın değeri, bir
başkasının kendisine yaklaşımıyla ölçülemez. Yani bir kişi size değer verir,
ilgi gösterir, bir başkası göstermez. Burada ölçü hangisi olacak peki? Kişi kendisine başkalarının gözüyle bakamaz,
değerlendirmeyi bu şekilde yapamaz. Bu her zaman kişiyi yanılgıya götürür.
Biz Aylin’le
onun taşıdığı değersizlik, yalnız kalma korkusu, acı, üzüntü, güçsüzlük,
yetersizlik gibi duygular üzerinde çalıştık… Her çalışmadan sonra Aylin
kendisini çok daha iyi ve mutlu hissetti. İşin ilginç yanı Aylin, kendisini
eski eşinin davranışı üzerinden tanımlamaya çalıştığı için kendisini neredeyse
güzel bulmuyordu. Çalışmalarımız sonrasında kendisine olan bakışı değişti,
kendisini daha beğenir hale geldi, eski özgüveni tekrar oluştu. Hatta bu
çevresine de yansıdı ve Aylin çevresinden de çok güzel iltifatlar almaya
başladı. Aslında Aylin yine Aylin’di, ama özgüveni geldiği için, yaydığı enerji
farklılaşmış, bu çevresine de yansır olmuştu.
Bizim
çalışmamızdan sonra Aylin kendi varlığına, kadınlığına sahip çıkarak, eski eşi
ve evliliğiyle ilgili olumsuz duygularından, kırgınlık ve acılarından kurtuldu
ve nötr olarak hayatına daha mutlu bir şekilde devam edebildi. O şimdi bir
başkasıyla evli ve bambaşka bir mutluluk yaşıyor… Onun bana şu sözünü
hatırlıyorum: “İpek, ben Bedri’yle boşandıktan sonra o kadar acı içindeydim ki
başka bir yaşam olabileceğini hayal bile edemiyordum. Oysa yaşam çok güzel bir
şekilde devam edebiliyormuş… İyi ki o acılarla oturmamışım.”
İşte kişi,
bir ayrılık yaşadıktan sonra, yaşanmış ilişki ya da o kişiyle ilgili
hissedilenler ne kadar güzel olursa olsun, artık bittiği için, uygun olan,
oraya ve kişiye takılı kalmadan, taşınan olumsuz duyguları bırakarak, nötrleyip,
sevgiyle üstüne yükselerek yola devam etmektir…
Bu noktada
kişinin yaşamdaki seçimi farkı yaratacaktır. Kişi eğer yaşamına mutlu bir
şekilde devam etmeyi seçerse, biten ilişkiyle ilgili de duyguları bırakmayı
seçmesi gerekir. Bırakmayı seçtiğinde de yaşam önünde güzel bir şekilde yeni
mutluluklarla akacaktır.
Çünkü aslolan
sevgidir. Aşktır.
O da ne
giden kişidedir sadece, ne de biten ilişkide…
Aşk kişinin
kendisindedir. İçindedir. Yaşamın varlığındadır. Her yerdedir.
Her an yeni
bir kalple karşınıza çıkabilir… Ve size onun gözlerinden pırıl pırıl gülümser…
Sevgiyle,
İpek Cihan
Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin