3 Kasım 2022 Perşembe

Toka...

 


Acı konuşacağım ama bugün de böyle… Benim söyleyeceklerim eminim küçük bir çocuğun açlığından daha acı olmayacak…

Okulda arkadaşına “Sana en sevdiğim tokamı vereyim bana yemeğini verir misin?” diyen çocuğu eminim okumuşsunuzdur. Çocuk okula beslenme götüremiyor ve aç, arkadaşından yemek istiyor… Okuduğumda boğazım düğümlendi, gözlerime yaşlar doldu… Böyle bir durumdan daha acı değil başka şeyler yani…

Sosyal medyada ayrıca her gün öğretmenlerin, yanında yemek getiremeyen çocukları fark edip bunun için bireysel olarak gösterdikleri çabaları kendi yazılarından okuyoruz… Küçücük çocukların aç olması ne demek…

Bana terapiye gelenlerden milyonlar kazanan, geliri çok yüksek insanların bazılarının hiç kimseye, kuruluşa, ihtiyaç sahiplerine, derneklere yardım yapmadıklarına bizzat tanık oldum… (Yardım edenlere de tanık oldum elbet, sözüm onlara değil, beni üzen imkanı olduğu halde yapmayan, düşünmeyenler.) Üç kuruş maaşla çalışıp yardım yapanlara da ayrıca tanık oldum…

Ama genel olarak gördüğüm, gerçekten yardımlaşma bilincinin daha fazla yayılması gerektiği…

Buna bireysel olarak odaklanırsak eminim bu bilinç yayılacaktır… Bu dönemde paylaşmaya, yardımlaşmaya daha çok ihtiyacımız var…

Hepimiz kendimize “Ben bu duruma çözüm olmak için ne yapabilirim? Ben neleri paylaşabilirim?” gibi sorular sorarsak ve paylaşım niyetine, bu bilince odaklanırsak eminim devamı gelecektir… İyiliğe niyetlenmek bile iyiliğe katkıda bulunur…

Bugün bir şekilde hatırlatıcı olur umarım sözlerim… Niyetim kimseyi kırmak değil, çocukların karnının doyması gibi basit bir istek ve dilek sadece…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin
3.11.2022

31 Ağustos 2022 Çarşamba

Yeryüzünde uygarlığa dair ilk işaret - İnsanlıkla ilgili ilginç bir yazı...


 

Dr. Ira Byock’ın, antropolog (insanbilimci) Margaret Mead ve öğrencisi arasında geçen bir konuşmayı anlattığı bu yazıyı okuduğumda çok etkileyici buldum ve çevirip sizlerle paylaşmak istedim. 

“Yıllar önce antropolog Margaret Mead’e bir öğrencisi tarafından,  antik bir kültürde uygarlığın ilk işaretinin ne olduğu sorulur.




Öğrencisi Mead’in, balık oltaları, çanak çömlekten kaplar veya yontulmuş taşlardan bahsedeceğini düşünür.

Oysa öyle olmaz. Mead antik bir kültürde ilk uygarlık işaretinin kırılmış ve tekrar iyileşmiş bir uyluk kemiği olduğunu açıklar.

Hayvanlar aleminde herhangi bir hayvanın bir kemiği kırıldığında bunun ölümle sonuçlandığını söyler .

Kırık kemikle tehlikeden kaçamazsın, gidip nehirden su içemezsin veya yiyecek için avlanamazsın. Artık yırtıcı hayvanlar için sadece et haline gelirsin. Hiçbir hayvan kırılan kemiği iyileşene kadar hayatta kalamaz.

İyileşmiş bir kırık uyluk kemiği,  bir başka kişinin düşmüş ve yaralanmış kişiyle zaman geçirdiğinin, yarayı sardığının, onu güvenli bir yere taşıdığının ve iyileşene kadar onunla kaldığının kanıtıdır.

Margaret Mead öğrencisine cevap olarak, uygarlığın zor durumda birine yardım etmekle başladığını söyler.

Bizler başkalarına hizmet ettiğimizde, en iyi halimizde oluruz.”

‘Uygarlığın başladığı nokta, başkalarına yardım etmek, hizmet etmektir.’ diyen antropolog Margaret Mead ve bu konuyu dile getiren Dr. Ira Byock bugün bize bu güzel hatırlatma ile ışık tutuyor bence…

Bizler başkalarına yardım ettiğimizde, bunu saf bir kalple, iyi niyetle yaptığımızda, bu iyilik hem o kişiye hem de bize mutluluk getirir… Evrenden bize iyilik olarak geri döner… Hayatımıza iyilik, mutluluk katar.

Uygarlığın başlangıç noktası olan iyilik ve yardım, dünyanın hala dönüyor olmasını, uygarlıkların hala sürüyor olmasını da sağlayan ana faktördür işte…

Ve bizlerin, dünyada daha mutlu yaşamamızı, birlikte el ele daha iyi bir hayat yaratmamızı sağlayan ana faktör… 

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin

31.08.2022

 



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com


Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin

21 Haziran 2022 Salı

İyimserlik ömrümüzü uzatıyor mu?


 

Amerikan Geriatri Dergisi’nde (Journal of the American Geriatrics Society) yayınlanan, uzun ömür ve iyimserlik arasındaki ilişki üzerine yapılan bir araştırmaya göre, diyet kalitesi, fiziksel aktivite, vücut kitle indeksi (BMI), sigara ve alkol tüketimi gibi sağlıklı yaşam faktörleri uzun ömür ve iyimserlik arasındaki ilişkinin dörtte birinden daha azını oluşturuyor. Araştırma faklı ırklardan ve geçmişlerden gelen yaklaşık 160,000 kadın üzerinde yapılmış.

Amerika’daki Harvard T.H. Chan School of Public Health’ten araştırmacıların görev aldığı çalışmanın başında Hayami Koga yer alıyor. Koga araştırmayı şu şekilde özetliyor:

“İyimserliğin kendisi sosyal yapısal faktörler tarafından şekillendirilebilse de, bulgularımız iyimserliğin uzun ömür için faydalarının ırksal ve etnik gruplar arasında geçerli olabileceğini gösteriyor.”

Uzmanlar, iyimserliğin hayatın stres faktörlerini görmezden gelmek anlamına gelmediğini söylüyor. İyimser insanlar, olumsuz şeyler olduğunda, kendilerini suçlama olasılıkları daha düşük ve engelleri geçici ve hatta olumlu olarak görme olasılıkları daha yüksek olduğu için, olumsuz engellere takılmadan geçebiliyorlar. İyimserler ayrıca kaderleri üzerinde kontrol sahibi olduklarına ve gelecekte iyi şeylerin olması için fırsatlar yaratabileceklerine de inanıyorlar.

Ayrıca farklı araştırmalara göre, iyimser olmak sağlığı da iyileştiriyor.

İyimserlik ile daha sağlıklı beslenme ve egzersiz davranışlarının yanı sıra daha iyi kalp sağlığı, daha güçlü bir bağışıklık sistemi, daha iyi akciğer fonksiyonu ve daha düşük ölüm arasında doğrudan bir bağlantı bulunmuş…

İşte tüm bu araştırmalar doğrultusunda bir kez daha anlıyoruz ki iyimser olmak, hem yaşam kalitesini arttırıyor, hem de yaşamın her alanına olumlu olarak yansıyor… Hatta yaşam süresine bile…

Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama da iyimserlik için: “İyimser olmayı seçin. Daha iyi hissettiriyor.” demiş.

İyimserliğin, kendimizi iyi hissettirdiği gibi, artık araştırmalarla yaşamımıza olumlu katkısı da tespit edilmiş durumda.

Siz de eğer bir iyimserseniz, iyimserliğinizi koruyarak böyle olmaya devam edin…

Tek yapmanız gereken hayatta her an her şeyde, iyimser olmayı, olumlu olmayı seçmek...

 

Sevgiyle,


İpek Cihan Bilgin

21.06.2022

 

(Yazıda kullanılan kaynaklar ve alıntılar: Amerikan Geriatri Derneği Dergisi, CNN, Sözcü Gazetesi)



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin

 


 

26 Mayıs 2022 Perşembe

Doğada vakit geçirmek psikolojimize iyi geliyor mu? Dünyadaki araştırmalar ne diyor?

 


Havaların iyice ısındığı, doğanın canlanıp güzelleştiği bu Mayıs günlerinde, artık bizler de daha çok dışarıda vakit geçirebiliyoruz.

Deniz kenarında oturup dalgaları, onların bembeyaz köpüklerini, martıları ve karabatakları izlemeyi, denizin sesini dinlemeyi, kokusunu içine çekmeyi… Ya da bir parkta ağaçların rüzgarda sağa sola hafifçe sallanan yemyeşil dallarının altında, etraftaki harika çiçeklerin mis gibi kokusu içinde oturup dinlenmeyi, belki dallardaki serçeleri izlemeyi, rüzgarda hışırdayan yaprakların sesini dinlemeyi… Veya kırlarda rengarenk çiçekleri toplamayı, ağaç altında piknik yapıp gökyüzünde akıp geçen bembeyaz bulutları izlemeyi… Kim sevmez değil mi?  

Peki bu güzellikler içinde, yani doğada vakit geçirmekle ilgili uzmanlar neler diyorlar?

Deniz veya göl kenarında, bir parkta ağaçların altında veya ormanda, yani insanın kendi yaşam şekline ve yerine göre olabilecek tüm doğal ortamlarda vakit geçirmek, araştırmalara göre de insan psikolojisine, anksiyeteye ve hatta depresyona iyi geliyor…

İngiltere’deki Essex Üniversitesinde depresyon hastaları üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda, parkta yürüyüş yapan bir grup hastanın yüzde 90’ının o yürüyüşten sonra kendine güveninin arttığı, hastaların ¾ ünün de daha az moral bozukluğu hissettiği tespit edilmiş.

Yine İngiltere’deki aile doktorları bazı kronik hastalık vakalarında “doğada olmayı”, deniz kenarlarında veya kırlarda vakit geçirmeyi, reçetelerine eklemeye başlamışlar.

Dünyada ayrıca psikologlar tarafından son yıllarda doğada yürüyerek veya oturarak yapılan yeni bir yöntem olan “ekoterapi” kullanılmaya başlanmış durumda.

İşte bütün bu araştırmalar ve uzmanların görüşü aslında doğanın parçası olan insanın doğayla ne kadar iç içe yaşarsa, ne kadar çok doğada vakit geçirirse, hem ruh hem de beden sağlığının o kadar iyi olacağını gösteriyor bize…

Havaların özellikle artık güzel olduğunu düşünürsek, bu doğal yöntemi, yani doğada vakit geçirmeyi, kendimizi daha iyi hissetmek için neden bilinçli bir şekilde kullanmayalım, değil mi?

İşte siz de gerçekten kendi ruh-zihin ve beden sağlığınıza katkıda bulunmak istiyorsanız, enerjinizi, neşenizi arttırmak, sağlığınızı daha iyi hale getirmek, daha moralli, motive ve güçlü hissetmek istiyorsanız doğada vakit geçirmek eminim buna yardımcı olacaktır.

Tabi bunu yaparken, dikkat etmemiz gereken bazı küçük şeyleri hatırlatmak isterim: 

Doğada vakit geçirdiğimizde, hiç olmazsa bu sürelerde, ne kadar süre olduğu önemli değil, cep telefonundan uzak kalmak eminim daha iyi gelecektir. Dikkati doğaya vermek, zihni daha rahat boşaltacak, doğal bir meditasyon gibi beden ve ruh sağlığına iyi gelecektir.

Ayrıca mümkünse bu zamanları kişinin ya pozitif olduğuna inandığı kişilerle ya da yalnız değerlendirmesi, onun kendisine yapıcı ve olumlu bir zamanı hediye etmesi demek olacaktır.

Bir de doğada vakit geçirirken, doğayı, onun döngüsünü, orada gerçekleşen ekolojik yaşamı, hayvanları ve bitkileri izlemek, kişiye bambaşka bir zenginlik katacak, onu hem dinlendirecek hem de kendi özüne yaklaştıracaktır.

Doğanın gücüne ve şifasına yürekten inanan ve hem kendi yaşamında bunu elinden geldiğince uygulamaya koymaya çalışan hem de seanslara gelen danışanlara meditasyon olarak doğada vakit geçirmeyi yıllardır öneren ve çok olumlu sonuçlarına hep tanık olan biri olarak, sizlere bu yazıyı, kendi evimin balkonunda, mavi gökyüzü, beyaz bulutlar, ağaçların dalları, kuşlar olan bir manzara ve balkondaki çiçeklerimin rengarenk görüntüleri ve büyüleyici güzellikteki kokuları (özellikle hanımeli ve hercai menekşelerin) eşliğinde yazıyorum…

Umarım, dünyadaki bu konudaki araştırmalar ve doğada vakit geçiren insanların aldığı olumlu sonuçlar sizin de hayatınıza ışık tutar ve katkı sağlar…

Ve böylece yaza yaklaştığımız bu güzel havalarda dışarıda, doğada daha çok vakit geçirirken, bunu bilinçli bir şekilde yaparak, ruh ve beden sağlığınızı da daha iyiye götürebilir, kendinizi daha mutlu hissedebilirsiniz.

 

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin

26.05.2022

 

 


İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin

 

 

 

 

  

 

 

 


18 Mayıs 2022 Çarşamba

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun...

 


"Göksel Yaşam Çarkı" Çalışması

 



Göksel Yaşam Çarkı çalışması, kökeni Atlantis, Lemurya gibi kadim uygarlıklarda da kullanılan göksel haritalar ve semboller gibi belli sembolik bir sisteme dayanan, kişinin kendi yaşamında sahip olduğu bir soruna, ya da yol göstericiliğe ihtiyacı olduğu herhangi bir konuya yönelik olarak, kişiyi belli ipuçlarını birbiri ardına açarak, adım adım çözüme götüren, iç görü sağlayan yüksek enerjili bir bireysel çalışmadır.

Çalışma soru ve cevaplardan oluşur. Katılımcı kişi hangi konuda istiyorsa çalışmaya bir soruyla katılır. Bu soru, yaşamındaki çözmek istediği bir soruna, hayatında yapmak istediği bir değişikliğe, ya da yaşamının tamamına yönelik yükselişle ilgili bir yol göstericilik ihtiyacına yönelik olabilir.

Çalışma sürecinde katılımcı kişi, önündeki 12 bölümden oluşan göksel çark haritası üzerinde sorusuna yönelik olarak açılan ipuçlarıyla ve cevaplarla sonuca ve çözüme doğru adım adım ilerler. Son kısımda da kişi kendi sorusuyla ilgili desenini tamamlar ve cevabı netlikle görebilir.

Zaman insanlar için lineer çalışırken, evrensel zaman “an”dır. Biz yaşamımızda herhangi bir değişikliği aslında an’da gerçekleştiririz ve o değişimin iz düşümü insani zaman kavramıyla gelecekte olacak gibi görünür. Oysa her şey evrensel bir küre gibi o anın içinde gerçekleşmektedir.

Göksel Yaşam Çarkı çalışmasında kişi kendi yaşamında çözmek ve değiştirmek istediği şeyle, kendi konusuyla ilgili cevabını aldığında, niyetiyle değişimi de o an başlatabilir. 

Çalışma süreci içerisinde katılımcı kişi eğer isterse, sorunun çözüldüğü potansiyel gelecekteki ana da bir kısa yolculuk gerçekleştirip, o potansiyel gelecekteki kendi konusuyla ilgili yeni durumu vizyon şeklinde görebilir veya bilişle algılayabilir.

Göksel Yaşam Çarkı çalışması kişilerin kendi yaşamlarında çözmek istedikleri konularla ilgili derin bir bilgelik ve iç görü kazanmalarını, ve yaşamlarını kolaylaştıracak cevapları bulmalarını sağlamaya yönelik bir kişisel gelişim çalışmasıdır. Çalışma süresi 1-1.5 saattir.

Çalışmaya katılım için aşağıdaki iletişim numaralarından randevu alabilirsiniz.

Sevgiyle,

 

İpek Cihan Bilgin

www.duygusalarinma.com

0532-7163895

0216-3492227

 

 

 

 

Kadınlar ilişkilerde ne gibi hatalar yapar? - 4- (ilişkileri düzeltmek için ipuçları) Youtube'da...

 


"Kadınlar ilişkilerde ne gibi hatalar yapar? - 4- (ilişkileri düzeltmek için ipuçları) başlıklı yeni videoyo aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

(Serinin önceki videolarını da Youtube kanalında bulabilirsiniz.)

Yayınlanan videolardan haberdar olmak için kanalımıza abone olmayı ve videoların altına yorumlarınızı bırakmayı unutmayın lütfen…

Videonun hayatınıza ve ilişkilerinize ışık ve farkındalık katması dileğiyle…

https://www.youtube.com/watch?v=X-9xl6cAcjI&t=59s

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin




11 Mayıs 2022 Çarşamba

'İşini severek yapıp yapmamak...' Bugünden bir kahve öyküsü...


 

Üsküdar Amerikan Lisesi’nden çocukluk arkadaşım sevgili Lale Saral Develioğlu “Karar Verdim !” isimli kitabında, Turkcell’e ilk girdiği zaman yöneticisinin “Bu şirkette fark yaratmak istiyorsan bunu zekanla değil, duygusal zekanla,  insanlarla iletişiminle ve ilişkilerinle yapabilirsin, çünkü burada herkes zeki…” dediğini anlatmıştı…  

 

Bugün, baharın artık sıcak olmaya başladığı güneşli günde Bahariye’de  bir kafede oturup kahve içtim. (Kafenin önündeki kaldırımdaki masalarda) O civarda bir işim vardı ve biraz erken gitmiştim, yarım saat dolanmak yerine oturup kahve içip dinlenirim diye düşündüm beklerken… Akşamüstleri güzel havalarda çalışma arası çok sevdiğim bir dinlenme şeklimdir bu benim. Müzik dinleyip tek başına kahve içip, hayatın içinde akan insanları seyreder, kafamı boşaltır, dinlenirim.

Bugün de uzun süren kış ve serin havalardan sonra ilk defa böyle güzel bir hava ve imkan bulunca sevindim açıkçası…

 

Yanıma yaklaşıp ne istediğimi soran garsona, bir latte istediğimi ama kahvesinin az,  sütünün bol olmasını rica ettiğimi söyledim. Bunun üzerine garson bana ‘flat white’ getirmeyi önerdi. “Bu sizin istediğinize daha uygun süt köpüğü daha fazla.” dedi.  Ben ‘flat white’la ilgili bir iki soru sorunca da garsonun yüzü düştü… Bildiğiniz, sorduğum iki sorudan sıkılıp somurttu. Biraz sonra da kahveyi  getirdi. Flat white’ın tadına baktım çok acı, benim istediğimle alakası yok, kahve yoğun hala. Kahvemi aldım içeri girip garsona “Bu benim için hala çok acı, süt ekleyebilir miyiz?” dedim. Garsonun asılmış suratı daha da asıldı. “Tabi” deyip kahvemi aldı gitti… Sonra işte sütü fazlalaştırılmış kahvemi getirdi ve hesabı ödeyene kadar da bir daha konuşmadık. . (Bir de not: yer kalabalık değil,  boştu ben tek masaydım nerdeyse.) 

 

Ben orada olduğum süre boyunca işletmeler arasındaki farkı düşündüm… Kahve üç aşağı beş yukarı aynı yapılabiliyor, mekan dekorları da aşağı yukarı aynı kalitede olabiliyor ama bir yeri yer yapan aslında işletenler. Müşteriye nasıl davrandıkları… Orada oturup ne hissettiğiniz sizin bir daha oraya gidip gitmeme nedeniniz aslında… Tabi restoranlar için buna yemek kalitesi ve lezzeti de ekleyebiliriz ama kafeler için farkı müşteri ilişkisi yaratıyor bence… Mesela ben o kafeye bir daha gitmeyi düşünmüyorum. İki soru sorunca surat edilip toksik bir davranış modeliyle karşılaşırsam o kahvenin artık ne önemi kalır… Kendimi mutlu hissetmeyeceğim yere gider miyim?  

 

Biraz ileride “Fazıl Bey” var hem Türk kahvesi harika, hem de müşteriye davranışları samimi, doğal, ölçülü ve saygılı…  Her zaman bilirsiniz ki aynı şekilde davranılır ve orası rahat edebileceğiniz bir yerdir…  

Yıllardır oraya giderim hiç canım sıkılmadı, her zaman keyifli vakit geçirdim. 

Bugün değişiklik olsun diye başka bir yer denedim ve sonra işte bunları düşündüm kendi kendime… Hatta Lale’nin kitabını hatırladım… Tavsiye ederim baskısı varsa hala… Lale daha sonra Turkcell genel müdür yardımcılığına yükselmişti orada çalışırken… 

 

İnsan ilişkileri,  hangi işi yaparsanız yapın, iyiyse, olumluysa sizi yükseğe taşıyor, kötüyse geriye götürüyor… İnsanlara ve işe olumlu bir şey kattığınızda, değer kazandırdığınızda, işinizi severek yaptığınızda ilerleyebiliyor, o olumluluğun size geri dönüşünü, mutluluğu, başarıyı yaşıyorsunuz…

Hangi iş dalı olursa olsun. Ne yaparsanız yapın.  Sevdiğinizde ortaya bambaşka bir şey çıkıyor… Sizi illa ki mutlu ediyor… 

 

İşte bugünden küçük bir kahve öyküsü…  Fotoğraftaki kahve başka bir kafeden. Umarım herkes kahveyi o resimdeki gibi kalbiyle yapar… 💙 Ya da her ne yapıyorsa ona kalbini katar… 

 

Sevgiyle, 

İpek Cihan Bilgin

11 Mayıs 2022






İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin

6 Mayıs 2022 Cuma

Kitap önerilerim: Yuvaya Yolculuk ve Kryon serisi...




Bugün sizlere kendi kitaplarım dışında okumanızı önereceğim bir kitap serisinden bahsetmek istiyorum… Daha önce de bahsetmiştim kısaca ama tekrar hatırlatmak istedim belki hala okumamış olanlarınız vardır diye…


KRYON kitaplar serisini henüz okumadıysanız özellikle öneririm. Işığı çok yüksek, okuyanlara bilgi veren, yol gösteren ve ışık yayan bir dizi kitap…

İlk önce YUVAYA YOLCULUK ile başlayın derim… Yuvaya Yolculuk bir roman / mesel tarzında yazılmış… Hem sürükleyici hem de insanın kendiyle ilgili farkındalık yaratan, bilincini açıp yükselten ışıl ışıl bir roman…




Seri olanlar da çok güzel… Özellikle çok yüksek farklı bilgiler var içlerinde… (Ben Yuvaya Yolculuktan sonra da 1,2,3,4 ve 5. yi okumanızı öneririm. )

Eğer yaşamda kendinizi geliştirmek, bilincinizi genişletmek ve ışığınızı yükseltmek istiyorsanız, yükselişinize çok faydası olacağına eminim bu kitapların…

Keyifli okumalar dilerim…

Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin

Yuvaya Yolculuk ( The Journey Home ) - Lee Carroll (Kitabın arka kapağından: )
Bu büyüleyici mesel, görünüşte sıradan bir adamın, Michael Thomas'ın öyküsünü anlatır. O, Amerikan normallik ve -hoşnutsuzluk- ikonunu temsil etmektedir. Ölümden döndüğü bir olaydan sonra, Michael bilge bir melek tarafından ziyaret edilir ve bu melek ona hayattan gerçekten ne beklediğini sorar. Michael, tek isteğinin YUVA'ya dönmek olduğunu söyler!

YUVA'ya dönebilmesi için, Michael'ın önce, meleklerle, bilge öğretmenlerle ve hatta karanlık varlıklarla dolu şaşırtıcı bir yerde, bir dizi serüven ve sınavdan geçmesi gerekmektedir. Bu onun hayal edemeyeceği kadar duygusal, mizah dolu ve huşu verici bir yolculuk olacaktır.
YUVAYA YOLCULUK'un öyküsü Kryon tarafından ilham edilmiş ve Lee Carroll tarafından yazılmıştır



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:


http://www.duygusalarinma.com



Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır


(c) copyright İpek Cihan Bilgin