20 Haziran 2020 Cumartesi

Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında







“Aşk ve hayatın sonsuz seçenekleri arasında, neyin doğru olduğunu nasıl bilebiliriz ki?”

Geçenlerde izlediğim, ‘Bir Aşk İki Hayat’ isimli filmin belki de en can alıcı cümlelerinden biriydi bu… Başrollerinde Bergüzar Korel ve Engin Akyürek’in oynadığı ilginç ve güzel bir film ‘Bir Aşk İki Hayat’… Korona günlerinde daha çok evde kaldığımız için, benim de sosyal hayatım çok değişti elbet herkesinki gibi… İşte bu dönemde ben de önceden okumayı istediğim ama vakit bulamadığım kitapları okuyor ya da seyretmek isteyip vakitsizlik nedeniyle seyredemediğim filmleri izliyorum iş dışı zamanlarda…

Bir arkadaşımın yaşlı amcası “İnsan İstanbul’da nasıl sıkılır ki?” dermiş : ) Ben de işte evde oturup, “Bu kadar yapılabilecek şey varken, okunabilecek kitap, seyredilebilecek film, dizi ve konser varken, hayatımızda internet diye bir şey varken,  insan nasıl sıkılır ki evde?” diyorum… Bütün okuduklarımız seyrettiklerimiz, eğer farkındalığımız yüksek olursa, bizi çok zenginleştiriyor hayatta… Hem sıkılmıyoruz hem de artılar katıyoruz yaşamımıza ve ruhumuza…

‘Bir Aşk İki Hayat’ filmi, işte insanı düşündüren, bazı şeyleri sorgulatan bir film… Ayrıca görüntüler çok güzel… Geçtiği yer de Moda… Evet film tamamen Kadıköy’ün, hatta İstanbul’un en güzel semtlerinden biri olduğunu düşündüğüm Moda’da geçiyor… 

Filmi anlatmayacağım tümüyle ama filmde sorgulanan şeyleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum…

Film şöyle başlıyor… Umut (Engin Akyürek), genç bir yönetmen. Moda’da yenilenmiş bir köşkte yaşıyor… Tefeciden bir sebepten borç almış ve anlıyoruz ki başı dertte… O akşam, Umut’un köpeğinin tuvalet saati geliyor ve Umut iki seçim arasında kalıyor. Çok yorgun aslında, pek dışarı çıkmak istemiyor. Köpek evin bahçesini de kullanabilir, böylece dışarı hiç çıkmazlar… Ya da tasmasını takar ve dışarı çıkartabilir köpeği Umut… İşte film bu iki olay üzerine devam ediyor… Bir seçimle kişinin hayatı ne kadar değişebilir onu anlatıyor… Umut dışarı çıkarsa hayatı bambaşka bir akış içinde devam edecek, ya da evde kalırsa farklı bir şekilde akıp gidecek… 

Film başlangıçta da dediğim gibi hayatla ilgili pek çok şeyi sorgulatıyor seyirciye… 

Mesela siz de düşünür müsünüz? Bir yere giderken, diyelim yarım saat geç çıktınız evden, neler değişirdi hayatınızda? Belki biriyle tanışacaktınız tanışmadınız… Ya da yarım saat önce çıksanız tanışamayacaktınız, yarım saat sonra çıkınca karşılaştınız… Ya da bazen bir yere gitmeye karar veririz, sonra vaz geçer gitmeyiz… Gitseydik, neler değişecekti hayatımızda?

Hayat sonsuz olasılıklardan oluşan çok boyutlu bir matrix…

Peki hayatın içinde yaşamaya devam ederken, sadece bir günün içinde bile ne tür değişik olasılıklarla, seçimlerle karşı karşıyayız acaba?

Ne kadar karışık görünüyor değil mi?

Ama iyi haber aslında şu; karmaşık değil. Gerçek daima sadedir. İnsan zihni onu işte böyle karışık hale getirir…

Ben durumu size bugün burada özetleyeceğim…

Evet hayat sonsuz seçeneklerle dolu… Her gün, hatta her an yaşamımızda seçeneklerle karşı karşıyayız ve hayatımızı bu filmde de anlatıldığı gibi, seçimlerimiz şekillendiriyor…

Bir iyi haber de şu: seçimlerimizi de özgür irademizle ve ‘niyet’imizle şekillendiriyoruz. 

Evrensel Çekim Gücü Yasası bu matrix şeklindeki yaşamımızın temel yasalarından biri… Bizim niyetimiz neyse onu çekiyoruz mıknatıs gibi yaşamdan… Korkularımız varsa korkularımızı yaşatıyoruz kendimize… Olumsuz düşünüyorsak ve seçimlerimiz olumsuzdan, öfke, korku gibi duygulardan kaynaklanıyorsa o zaman olumsuzluğu çekiyoruz kendimize… Bunun yerine, olumlu bakıyorsak hayata, sevgiden yana kullanıyorsak seçimlerimizi, iyiliklerle yaşıyor, pozitif ruh halimizi koruyor, ümitle bakıyorsak hayata, kendimize ve başkalarına iyi davranıyorsak mesela, o zaman da olumlu şeyleri çekiyoruz kendimize… 

İşte yani aslında dışarı çıkmak çıkmamak, bir yere gitmek gitmemek, o işte kalmak ya da istifa etmek, birini telefonla aramak ya da aramamak, bize ilgi gösteren birini seçip onunla ilişki kurmak ya da kurmamak, bir ilişkiyi sürdürmek ya da ayrılmak… Günlük hayattan ve yaşamdan küçük ya da büyük seçimlerle ilgili binlerce örnek verebilirim… 

Peki nasıl karar vermeliyiz hayatta bu seçimleri yaparken? Nasıl seçmeli ve ne yöne ilerlemeliyiz?

Birinci olarak, bize kimse ne yapacağımızı söyleyemez tam olarak… Çünkü hayat bizim. Ausey’in çok güzel bir sözü var: “Senin kendin için verdiğin en kötü karar, başkalarının senin için vereceği en iyi karardan daha iyidir.” diyor Ausey. Yani hayat sizin olduğu için, kararlarınız sonucunda ağlayacak ya da gülecek olan, seçimin sonuçlarını yaşayacak olan siz olacağınız için, başkalarından fikir alsanız da mutlaka kendi yaşamınızla ilgili kararı kendi içinizden geldiği gibi almalısınız. 

İkincisi, seçimlerin sonuçlarının iyi olmasını istiyorsak, kararı alırken, hangi dürtüyle, hangi duyguyla hareket ettiğimize bakmamız lazım… Daha iyi bir iş bulabileceğimize inanmadığımız için, korktuğumuz için mi mutsuz olduğumuz, kötü bir işte çalışmaya devam ediyoruz? Bir adım atarken o adımı hırsla mı atıyoruz yoksa bizi mutlu edeceği için mi? Kötü bir ilişkiyi, yalnız kalma korkusundan mı devam ettiriyoruz? 

Eğer yaşamdaki seçimleri olumsuz duygulardan kaynaklanarak yaparsak, o zaman o seçimler bizi mutsuzluğa götürecektir. Ama olumlu duygulardan kaynaklanarak yaparsak, o zaman da sonuçları bizi mutluluğa götürecektir… İşte biraz önce bahsettiğim gibi: Gerçek sadedir… Burada da aynen öyle… 

Evet hayat sonsuz olasılıklardan oluşuyor… Ama bu olasılıkları şekillendiren de niyet ve seçimler… 

Yani siz hayatta hep doğru ilkelerle, evrensel değerlerle, iyilikle, sevgiyle, olumlu duygularla hareket ettiğinizde, niyetinizi hep bu doğrultuda tuttuğunuzda, kendinize ve başkalarına iyi olduğunuzda, dünyaya iyilik kattığınızda, katkıda bulunduğunuzda, hangi yolda giderseniz gidin, hangi yöne saparsanız sapın, o yol iyiliklerle, güzelliklerle, mutlulukla dolu olacaktır… Hayat sizi, sizin hayata verdiğiniz güzelliklerle karşılayacak ve yansıtacaktır…

Doğru seçimi yaptığımızda seçtiğimiz yollarla ilgili, yolun veya olayların renkleri, nüansları, detayları değişebilir ama içerdiği mutluluk değişmez. 

Basit bir örnek vereyim. Diyelim seyahat için iki yerden birini seçeceksiniz. Bodrum ya da Marmaris. İkisinde de otelde kalacaksınız. Şartlar aynı sizin için diyelim. İçinizden hangisi geliyorsa hangisi size mutluluk sevinç hissettiriyorsa onu seçmelisiniz.  Buradaki basit örnekte kriter şu olmalı, diyelim tüm şartlar aynı görünüyor, o zaman içinizden gelen iyi duygu sizi yönlendirmeli… 

İş hayatı için bir örnek verelim. Diyelim bir işte çalışıyorsunuz ve mutsuzsunuz. O zaman iş arayabilirsiniz değil mi? Daha iyi bir iş mutlaka bir yerlerde vardır. İşte buradaki duygu da daha iyi bir şeye layık olduğunu bilmek, mutluluğu seçmek. Kişi kendine güveniyorsa, hayata inanıyorsa, mutlaka daha iyi bir iş bulabilir. 

Bu örnekler ve yaşamdaki tüm seçim anlarında bakmamız gereken hep çıkış noktamız olmalıdır. O kararı bize aldıran duygumuz hangisi? Ondan sonra da, eğer mutlu olmayı istiyorsak, olumlu olan duyguyla seçimimizi yapmalıyız.  

İşte biz seçimimizi, olumlu bir duyguyla yaptığımızda, seçimimiz sevgi ve iyi niyet içerdiğinde, o zaman nereye gidersek gidelim, olaylar değişik bile görünse, vereceği duygu mutluluk olacaktır… Ne yaşadığımız değil, nasıl bir şey yaşadığımız, mutlu olup olmadığımız fark edecektir…  

Bir aşk iki hayat filmindeki örneği hatırlarsak, aslında köpeğimizle dışarı çıkıp çıkmamak aynı niyeti ve sevgiyi taşıyorsa fark ettirmeyecektir hayatımızda… 

Aşk konusuna gelince, o da filmin tabi ana teması olduğu için bahsetmeden geçemeyeceğim… O başlı başına bir konu ama burada kısaca değinirsek, yaşamdaki hiçbir karşılaşmamız, hiçbir tanışmamız, ilişkimiz tesadüf değildir. O da bizim niyetimizin ve seçimlerimizin sonucudur. Hayatında aşk isteyen biri aşkı bulur. Mutluluk isteyen biri mutluluğu bulur. Yaşam ona bunları onun kendi niyetinin yansıması olarak verir. Karşılaştığımız insanlar, eğer çok yakın hissettiğimiz kişilerse onlar da aslında ruh arkadaşımızdır… Niyetlerimiz örtüşür, matrix olan bu hayatta gelip birbirimizi buluruz. Nerede olursak olalım…

Biriyle tanışacağımız varsa, o karşımıza çıkar… İster o yoldan gidelim ister bu yoldan… Niyetlerimizin buluşmasından sonra, bu yaşamın içinde de o kişiyle buluşuruz… Mıknatıs gibi birbirimizi çekeriz. Nerede olduğu önem taşımaz. Doğru zamanda doğru yerde olacaktır… Olur da… 

Film aslında biraz bunu da anlatmış… Deniz (Bergüzar Korel) ve Umut’un (Engin Akyürek) aşkı, birbirlerini bulmaları, tanışmaları… 


Daha fazla anlatmayayım filmi, seyredecek olanlarınız varsa sürprizi kaçmasın… “Katil papaz.” diye bir cinayet filminin sonunu en başında söyleyenler gibi olmayayım : ) 

Son olarak da, yaşamdaki sonsuz olasılıklar arasında, cesur olmak ve seçimlerimizi Tanrı’ya, yaşama, kendimize güvenerek yapmak bizi daha iyi, mutlu bir hayata götürecektir. Latince bir söz vardır:

“Şans cesurdan yanadır.” der. Yaşamın cesurları ödüllendirdiğini anlatır… Çok doğru bir söz…  

Korkularınız olmasa, yaşamınızda ne gibi adımlar atar, yaşamınızı ne yönde şekillendirirdiniz? Nasıl bir hayat oluştururdunuz?

İşte ne güzel, şimdi burada bunları düşünmek için bir fırsat size… Bunları tespit edip, o yönde ilerleyebilirsiniz…

“Bir Aşk İki Hayat” bana bugün bunları yazdıran film. Size bunları anlatmama vesile olan film. 

https://www.youtube.com/watch?v=0Le1mIbdjJU

“Bir Hayat Sonsuz Olasılıklar” da hepimizin ortak filmi aslında…

Ve işte o filmin hem yönetmeni, hem senaristi, hem başrol oyuncusu olarak, kendimize harika bir film yaratalım…

Seçimleri sevgiyle yapıp, hayata karşı cesur davranarak…

Eminim bunun süreci de, sonucu da yaşamın bize sunduğu “Oscar”lar olacaktır…


Sevgiyle,


İpek Cihan Bilgin



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:

http://www.duygusalarinma.com
http://icbakademi.com/


Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır

(c) copyright İpek Cihan Bilgin





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder