30 Temmuz 2019 Salı

Sevgi, bir bardak çay ve mutluluk üzerine...




Bir akşam televizyon kanallarında gezinirken, bir kanalda dünyanın en çok kazanan mankenlerinden biri olan, 24 yaşındaki Kendall Jenner’ın röportajına rastladım. Tam o sırada şöyle diyordu Kendall: “Dünyada istediğim her şeyi satın alabilirim, yeni bir Ferrari ya da yeni bir ev, ama istediğim bir şeyi aldığım zaman bununla ilgili mutluluk sadece birkaç saniye sürüyor.” 

Kendall bu genç yaşında mutluluğun, nesnelere sahip olmaktan çok daha farklı bir şey olduğunu anlamış.  

Birlikte çalıştığım ya da çevremdeki kişilerde zaman zaman rastladığım sorunlardan biri de insanların sahip olmadıkları şeylerin eksikliğini kendilerine dert etmeleri…

Evet hayal kurmak çok güzeldir. Daha iyi bir hayat istemek. Daha güzel şeylerin yaşamda var olmasını istemek. Bu çok normal ve olmalıdır da… Hayatı daha güzele doğru değiştirmek ve iyileştirmek için olmalıdır.

Ama her şeyde olduğu gibi, yaşamda bu konuda da bakış açısı çok önemli…

Yaşamda sahip olmak istediği şeyler için kişi kendisini mutsuz ediyorsa… Hayatında sadece olmayanlara odaklanıyorsa. Hayatında var olan güzellikleri göremiyor, sahip olduklarıyla mutlu olamıyorsa… İşte sıkıntı olan ve sıkıntıyı yaratan bu bakış açısı…

Yani yeni şeyler elbette isteyelim ama bu isteğimizin altında, yaşamımızdaki güzellikleri fark etmemek, bu güzellikleri anlayamamak, bunlar işin şükran duyamamak yatıyorsa… Mutlu olmayı bilmiyorsak… O zaman yeni iyi şeyler geldiğinde de hep dahasını isteyecek ve onlarla da mutlu olmayacağız demektir…  

Kendall’ın dediği gibi, yeni şeylerin mutluluğu birkaç saniye sürecektir… Ve kişi gene kendisini o mutsuz duyguya döndürecektir…

Ausey’İn bu konuda çok güzel bir sözü var:

“Mutluluk seninle başlar seninle biter. Ne biriyle, ne işle, ne yerle ne de maddi değerlerle..."




Ausey’in de dediği gibi işte hayatta mutluluk aslıda sadece kendi içimizde var olan bir şey… Kişinin kendi içinde, kendisiyle ilgili bir duygu…

Kişi ya yaşadığı her şeyle mutlu olmayı seçer, ya da ne yaparsa yapsın, tam olarak mutlu olamaz… Çünkü bu konudaki bakış açısı doğru bakış açısı değildir.

Çalışmalarıma gelen büyük bir şirketler topluluğunun tek varisi olan bir kişi depresyon yüzünden evden çıkmıyordu…

Yani hayatında isteyebileceği her şeye sahip olan, üstelik çok genç bu kişi, mutlu değildi…

Çocukluğu ile ilgili anlattığı şeylerden gördüğüm, aslında aileden maddi her şeye sahip olduğu ama sevginin yeterince verilmediğiydi…

İşte insanı asıl mutsuz eden sevginin eksikliğidir… Onu da nesnelerden, işten, maddi değerlerden alamazsınız…

Sevgi içeriden üretilir. Kişi sevgiyi seçer, sevgisini açar… Öncelikle kendisine… Sonra başkalarıyla karşılıklı akış halinde… Onlara, çevresine, ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, dünyaya… Herkese yayar sevgisini…

İşte o zaman tüm hücreleriyle mutluluğu yakalar…

Bir de şu noktayı eklemeden geçmek istemiyorum. Sosyal medyayı çok seven biri olduğum halde, bu konuda bir yanlışlığı da dile getirmek istiyorum.

Kişinin kendi yaşamını, sahip olduklarını başka insanların yaşamlarıyla karşılaştırmak çok yanlış.

Sosyal medyada paylaşılanlar, güzel görüntüler, güzel hayat görüntüleri, pek çok kişinin de dile getirdiği gibi öncelikle sanal olabiliyor. Yani gerçeğin bir kısmını yansıtabiliyor.

O resimlerde yaşananları biz sadece kendi açımızla değerlendirebiliyoruz. Ama oradaki insanların ne hissettiğini hiç bilmiyoruz. Tahmin bile edemeyiz o kişinin bedeninde olmadıkça, onun duygularını hissetmedikçe…

Güzel zannedilen hayatların içinde çok büyük mutluluklar, ya da derin mutsuzluklar da olabilir.

O nedenle sosyal medyada görünen yaşamlara bakmak ve değerlendirme yapmak, hele ki kendi yaşamınla karşılaştırmak çok yanlış…

Bunu da neden yazma ihtiyacı hissettim? Çünkü eminim bu yanlışa düşen pek çok kişi vardır…

Bu konuda söylemek istediklerimi tamamlamadan önce bir de yaşanmış bir örnek daha vermek istiyorum:

Benim tanıdığım bir kişi anlattı… Onu kuzeni bir gün, akşam yemeğine çağırıyor…
Bu tanıdığımın maddi durumu normal… Bir şirkette çalışıyor…


Ama kuzeninin maddi durumu çok iyi, bir şirketler grubuna sahip.

Tanıdığım kuzenine yemeğe gidiyor, bakıyor ki yemekte çocuk var, kuzeni var ve eşi yok. Yemeğe oturuyorlar, o soruyor yengesinin nerede olduğunu… Kuzeni şaşırıyor ve dönüp oğluna soruyor… “Oğlum annen nerde?” Çocuk diyor ki “E baba biliyorsun ya annem İtalya’da!”… Adamın karısının nerede olduğundan haberi yok. Bu tanıdığım şaşkın tabi…

O akşam dolmuşla eve giderken, havuzlu 4 katlı evde, geniş bahçe içinde yedikleri yemeği düşünüyor…

O gördüğü önceden çok beğendiği hayatın içindeki kopukluğu, adamın karısının nerede olduğundan haberi olmadığını, oradaki boşluğu fark ediyor…

Eve gidiyor, anne ve babasına sarılıyor, onlarla balkonda harika bir bardak demli çay içiyor… Çayın tadı bambaşka güzel geliyor ona… Mutluluk ve sevgi, kalbinden tüm yaşamına bir kez daha yayılıyor…

Onun bana bu anlattıkları aslında hayatın içinde neyin önemli olduğunu çok güzel ifade ediyor...
Yaşam bir sevgi yolculuğu… İçinde sevgi olmazsa, her ne olursa olsun, mutsuzluk, boşluk demek.

Sevgi varsa, nerede olursanız olun, neye sahip olursanız olun… Mutluluk, neşe, huzur, güzellik demek…

Ben şimdi bu yazımı tamamladıktan sonra, hayatıma tekrar bakıp şükredeceğim… İçinde ne kadar çok sevgi olduğunu, güzellikler olduğunu, huzur ve neşe olduğunu tekrar görerek… Sahip olduğum her şey için şükredeceğim…
Gidip sevdiklerime bir kere daha sarılacağım… Orada hayatımın içinde oldukları için yeniden sevineceğim…

Güzel bir müzik açıp,  çiçeklerimi  sulayacağım… Bakalım bugün hangileri renk renk açmış… 

Kedilerimle de oynar, sonra güzel bir yürüyüşe çıkarım deniz kenarında belki…

Şimdi sizi de yaşamınıza bir bakmaya davet ediyorum… Bakın sahip olduğunuz güzelliklere… Tek tek bakıp görün onları… Şükredin iyi ki varlar diye…

Ve içinizdeki mutluluğu da hissedin… Sadece var olmanın mutluluğunu… Nefes almanın… 
Sevmenin, sevilmenin mutluluğunu…
Sonra da gidip daha çok sevin… Kendinizi, başkalarını…

Sevin, sevin ve daha çok mutlu olun….


Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin



İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
http://www.duygusalarinma.com

http://icbakademi.com/






Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır

(c) copyright İpek Cihan Bilg









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder