Geçenlerde televizyonda, birkaç yıl önce sinemalarda oynayan
ve benim kaçırdığım bir filmi yakalayıp izleme şansım oldu: “Elizabeth / The
Golden Age- Elizabeth / Altın Çağ”… Film bana göre, biraz ağır seyreden, fakat Cate
Blanchett ve Clive Owen’ın çok güzel oyunculuk sergilediği, güzel bir tarih
filmi… Görüntüleri de çok beğendim… Ben tarih filmlerini, eğer tarihi güzel bir
şekilde yansıtıyorsa, çok severim… Tarih filmlerinden pek çok şey
öğrenebilirsiniz dünyayla, insanlıkla ilgili olarak…
Bu filmde de beni düşündüren, hoşuma giden pek çok şey oldu…
Ve film bittiğinde de, filmin güzel bir mesaj verdiğini düşünerek, bu yazıyı
yazıp düşüncelerimi sizinle paylaşmaya karar verdim…
Film, 16. yüzyılda yaşamış olan, İngiltere kraliçesi I.Elizabeth
dönemini anlatıyor… Konu Elizabeth etrafında dönüyor… İngiltere’de Tudor
hanedanının son kraliçesi olan Elizabeth, 70 yıl gibi, o tarihler için çok uzun
sayılabilecek bir süre yaşayıp, 45 yıl kadar İngiltere’yi yönetmiş… Elbette ki
her hanedanlıkta olduğu gibi o dönemde de pek çok saray entrikaları olmuş…
Elizabeth’in en önemli özelliği ülkesinde İngiliz kilisesini
kurmuş olması… Hristiyanlık o dönemde Katolik mezhebi ağırlıklı ve Hz. İsa
adına olduğunu söyleyerek insanları katleden Engizisyon mahkemeleri de yine
aynı dönemlere ait… Engizisyon mahkemeleri pek çok masum insanın işkence ve
eziyetlerle din adına öldürülmesine neden olmuş… Elizabeth ve Elizabeth’in
İngilteresi ise Protestan mezhebinde… Hristiyanlığın düşünce ve din özgürlüğünü
savunan mezhebi… Bunları bilmeseniz bile filmde anlatılıyor… O dönemde İspanya,
İngiltere ile birbirine düşman… Bunun öncelikle nedeni de İspanya’nın Katolik,
İngiltere’nin Protestan ağırlıklı olması…
Yine o dönemlerde İspanya, kolonileşmesini sağlayan büyük
bir donanmaya sahip. İngiltere de aynı şekilde… Ve denizlerde iki ülke
birbirine rakip…
Katolik mezhepte olan İspanya, o dönemde Protestanları
Hristiyan olarak görmüyor ve Protestanlığa karşı… İspanya kralı II.Felipe de
İngiltere Kraliçesi Elizabeth’i Hristiyanlığa karşı olarak görüyor Protestan
olduğu için…
Tarihte, İspanya, Elizabeth’in tahtına rakip olan İskoçya
kraliçesi Mary Stuart’ı Katolik olduğu için destekliyor ve hatta Elizabeth’e
suikast gerçekleştirmesini sağlıyorlar… Ancak suikast başarısız oluyor ve
İskoçya kraliçesi Mary Stuart vatana ihanetle suçlanarak idama mahkum ediliyor
ve öldürülüyor. Katolik bir kraliçenin öldürülmesini gerekçe göstererek de İspanya
İngiltere’ye savaş açıyor…
İspanya’nın donanması, İngiltere donanmasından çok daha güçlü,
dünyada “Yenilmez Armada” olarak tanınıyor ve İngiltere için yenilgi kaçınılmaz
görünüyor…
İşte şimdi, tarihin ve bu tarihin anlatıldığı filmin beni
etkileyen bölümüne geliyoruz…
İngiltere sahillerine gelen donanma sayesinde savaş
kazanılırsa, İngiltere kaybedecek ve din ve düşünce özgürlüğü bitecek…
Elizabeth filmin bir sahnesinde bunu net söylüyor… Yani o savaş ve sonucu
aslında tarihi bir dönüm noktası da…
Elizabeth’in zaman zaman danışmaya gittiği bir astrolog var…
Elizabeth ona “doktor” diyor… O dönemlerin bilim adamı bu kişi ve bilge biri… Elizabeth savaşla ilgili de ona danışıyor… Bu bilge kişi Elizabeth’e bir
gün iki büyük ülkenin karşı karşıya kalacağını ve birinin kaybedeceğini önceden
söylemiş. Elizabeth hangisinin kaybedeceğini soruyor ona ama adam söylemiyor…
Elizabeth, savaşın çok önemli olduğunun farkında, ve yenilgi riskinin büyük
olduğunun da… “Peki diyor, ne önerirsin? Adam şöyle diyor Elizabeth’e: “Bir savaşta
herkes farklı davranır… Kimisi korkar kaçar, kimisi saklanır, kimisi de bir
şahin gibi süzülerek cesaretle aralarından geçer…” İşte adamın bu sözleri
Elizabeth’de bir ışık yakıyor… Elizabeth kalkıp gidiyor, değişik bir strateji
belirliyor ve savaşa çok cesur bir şekilde giriyor… Danışmanlarının
Elizabeth’in daha geriye çekilmesini, hayatının tehlike altında olduğunu
söylemesine rağmen atının üzerinde savaşıyor Elizabeth…

Değişik bir taktikle, düşman donanmasını yakıyorlar… Bilge
danışmanının bir cümlesi sayesinde aklına gelen fikirle, farklı bir strateji
uyguluyor Elizabeth… İspanya’nın büyük donanması sahile çok yakın bir
durumdayken yanıyor ve savaş İspanya’nın yenilgisiyle sona eriyor… İngiltere din açısından Protestan ve özgür
bir şekilde devam ediyor varlığını sürdürmeye…
Tarihi okuduğumuzda, imkansız gibi görünen pek çok durumun
bambaşka bir şekilde sonuçlandığını görüyoruz… Çanakkale savaşı gibi… Kurtuluş
Savaşı gibi… Silah ve insan sayısı açısından çok daha üstün oldukları halde
işgal kuvvetlerinin savaşı kaybetmeleri ve Türkiye’nin Atatürk sayesinde zafer
kazanması mucize değil mi? Ben zaten Atatürk’ü başlı başına mucize bir lider
olarak görürüm… Ülkenin en umutsuz anlarında, Atatürk çok ileriyi görmüş, inanç
ve vatan sevgisi ile ülkeyi felaketlerden zaferlere taşımış…
Atatürk’ün kazandığı zaferler sevginin ve inancın gücünün
harika örnekleri değil mi…?
Yaşam eşsiz bir oyun alanı… Bu oyunu ışık ve sevgiyle
oynarsanız, seçimlerinizi sevgiden, iyilikten yana kullanır ve yaşamın içinde
sevgiyle, iyilikle, cesaretle, inançla hareket ederseniz, tüm hayatınızı harika
bir şekilde istediğiniz gibi, mutlulukla oluşturabilir ve idare edebilirsiniz.
Bu oyunun içinde bazen olaylar insana karmaşık gelebiliyor.
Öyle anlar olabiliyor ki, sanki yaşanan sorunun/durumun çözümü yokmuş ya da
zormuş gibi gelebiliyor insana… Umutsuz bir durum gibi… Sanki çıkışı yok gibi… Oysa
her durum, ışık ve sevgiyle, sezgilerle, akılla, zekayla, iyilikle, çabayla,
inançla, cesaretle çözülebilir… Sadece gerçekten her şeyin çözümü olduğunu
bilmek gerek… Ve çözüme inanmak ve onu aramak…
Ausey’in çok güzel bir sözü var: “Herhangi bir sıkıntıdan
çıkış için her zaman en az bir seçenek vardır...”
Hayatınızda ne yaşarsanız yaşayın… Bilin ki imkansız yoktur…
Tanrı’yla her şey mümkündür… I. Elizabeth kendi donanmasından çok daha üstün olan İspanyol
donanmasını ve dolayısıyla kazanma olasılığı çok daha yüksek olan İspanya’yı
cesaretiyle, inancıyla yenmiş, İspanyol Engizisyonunu topraklarına sokmamış,
halkını büyük bir eziyet ve işkenceden kurtarmış… Büyük bir lider olan, pek çok kişinin yüzyılın
en büyük lideri olarak gördüğü Atatürk, ülkesini kazanılması imkansız gibi
görünen bir savaşta, sevgisiyle, inancıyla, cesareti, zekası ve yılmaması ile
zafere taşımış…
Şimdi eğer bu yazıyı okuyorsanız, yaşamınızda düzelmesini
istediğiniz şeyler varsa, öncelikle imkansız kelimesini yaşamınızdan çıkararak
başlayın işe… Sonra da cesaretinizi,
inancınızı, sevginizi, ışığınızı açın… Yükselin… Sevgide büyüyün… Parlayın… Ve
neyse konu çözün…
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin