İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin
Yeni
yıl için gerçekleşmesini çok istediğiniz bir dileğiniz varsa…
“Make A Wish”
Dilekleri Gerçekleştirme Çalışması
- 2022
(Bireysel çalışma - Aralık
ayı sonuna kadar geçerlidir)
2022’ye girerken, gerçekleşmesini istediğiniz
niyetleriniz, dilekleriniz var mı? Bunları gerçekleştirmek istiyor musunuz?
İşte bu niyet ve dileklerinizi hayata geçirmek için size yol gösterici olarak
hazırlanmış, yılbaşı öncesi özel bir çalışma var…
Yeni yıl sizin hayatınızda da yeni bir başlangıç olablir… Yeni potansiyeller ve yenilikler yaratabilir, oluşturabilirsiniz yaşamınızda…
Kişiler hayatlarında olmasını arzu ettikleri, yaşamda onlara mutluluk verecek güzel hedeflerini, niyetlerini yaşamlarında bazen gerşekleştirirken, bu niyetleri yerini bulurken, bazen de bunlarla ilgili içsel engeller koyabiliyor farketmeden ve aslında bir yandan dilerken bir yandan gerçekleşmesini engelleyebiliyorlar…
Bir niyeti yaptığımızda, bir şeyi dilediğimizde, o ışık evrene yayılır ve Tanrı’yla birlikte gerçekleşir ve biz de bunun yansımasını yaşamımızda gerçekleşmesiyle yaşarız. Ancak eğer görmediğimiz, farketmediğimiz içsel engellerimiz varsa bu ışığı yayamayabiliyor ve aslında kendimiz gerçekleşmesini engelleyebiliyoruz…
Yaşamınızda gerçekleşmesini istediğiniz yeni hedefleriniz, niyetleriniz için, bunları yaşama geçirebilmek için, yol gösterici bir seanslık bir çalışmaya katılabilirsiniz.
Çalışmanın detaylarını aşağıda bulabilirsiniz:
“Make A Wish” Dilekleri
Gerçekleştirme Çalışması”na katılım
için aşağıdaki telefon numaralarından randevu alabilirsiniz.
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
+90 532-7163895
+90 216-3492227
2022 yaklaşırken, her yıl
düzenlediğimiz gibi yine, yeni yılın güzel potansiyellerine, güzel enerjilerle
yüksek bir şekilde hazırlanmak için gerçekleştireceğimiz, online “Yeni Yıl” Seminerine sizleri
davet ediyoruz. Üstelik eş zamanlı sayılardan oluşan bu Kış Dönencesi’nde, enerjisi
çok güzel ve yüksek olan bir günde: 21.12.2021’de…
Hepinizi bekliyoruz…
“YENİ YIL” SEMİNERİ
Her yeni yıl kendi özel ve yüksek
enerjisiyle gelir. Yeni bir yıl yeni potansiyeller, yeni güzellikler, yenilikler
demektir. Yepyeni bir sayfa demektir. Peki siz yeni gelen yılın güzel, yüksek
enerjisine hazır mısınız? 2022 yılı için kendinizle ilgili ne gibi
potansiyeller yaratmak istersiniz? Hayatınızda bu yıl için ne gibi beklentileriniz
ve değişiklik istekleriniz, niyetleriniz var?
2022 yılının yeni ve güzel enerjisine
birlikte hazırlanmak, yeni bir yılda hayatınızda gerçekleşmesini istediğiniz
dilekleri, niyetleri, yeni potansiyelleri nasıl yaratabileceğinizi öğrenmek ve
yaratmaya başlamak için sizlere her sene olduğu gibi yine yol gösterici bir
“YENİ YIL” SEMİNERİ hazırladık.
“YENİ YIL” SEMİNERİ, 2022 yılı ile ilgili,
onun güzel, yeni ve yüksek enerjisine sizi hazırlayacak iki saatlik online bir
seminerdir.
Seminer içeriği:
· Yeni yıl meditasyonu
· 2022 ve 2022’yi karşılamakla ilgili bilgilerin aktarımı
· Dilek ve niyetleri gerçekleştirmek için çalışma
· Yeni Yıl için rehber melek kartları çekilişi
Tarih: 21.12.2021 Salı
Saat: 20.00 - 22.00
Zoom
üzerinden online olarak
(Kayıt için son tarih: 17 Aralık 2021 Cuma
katılım kontenjanla sınırlıdır.)
Katılım için aşağıdaki telefon numaralarından kayıt
yaptırabilirsiniz.
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
0532-7163895
0216-3492227
“Ateş böceği der ki: Bir ışık ne kadar küçük olsa da yine bir aydınlıktır.
Ben de ormanı aydınlatmaya devam edeceğim.”
Samed Behrengi
Bundan birkaç yıl önce, mezun olduğum okulun dört-beş yılda
bir yapılan sınıf toplantısına katılmıştım. Bu toplantılar konaklamalı olarak
yapılıyordu genelde. O yılki toplantının tarihi bana uyuyordu ve ben de hem bir
iki günlük bir hafta sonu tatili yaparım hem de sınıf arkadaşlarımı tekrar
görür, onlarla vakit geçirip özlem gideririm diye düşünmüştüm.
Toplantımız Polonezköy’de orman içinde, doğa dostu, güzel
bir tesisteydi…
Otele gittiğimizde önce
odalarımıza yerleştik, biraz dinlendik ve yakın arkadaşlarımızla görüştük.
Sonra akşam oldu ve otelde konaklayan diğer sınıf arkadaşlarımızla bir araya
gelip hep birlikte yemek yiyeceğimiz, bahçe içindeki restorana gittik.
Güzel bir Sonbahar akşamıydı… Sonbahar’ın
henüz başları olduğu için hava ılıktı. Masadaki yerime yerleşmeden önce şöyle bir
bahçeyi gezeyim istedim. Çok büyük bir alandı bahçe, ağaçlıktı… Masaların
olduğu, güzel lambalarla aydınlatılmış alandan biraz daha ilerideki, daha loş
bölgesine doğru ilerledim bahçenin… Yemek masalarının olduğu alandan biraz daha
loş olmasına rağmen o kadar güzel, pırıl pırıl parlıyordu ki bahçe,
aydınlatmaya hayran kaldım… Kendi kendime “Hayret Yılbaşı ışıklarını
sökmemişler demek, hala şıkır şıkır her yer.” diye düşündüm. Çalılıkların
içinde, ağaçlarda bir sürü minik, pırıl pırıl lamba parlıyordu… Biraz daha
ilerleyince ise hayretler içinde kalıverdim. Benim yılbaşı ışıkları zannettiğim
tüm bahçeyi saran ışıklandırma aslında binlerce ateş böceğiydi… Hayatımda ilk
defa bu kadar çok ateş böceğini bir arada görüyordum… Muazzam bir görüntüydü…
Tarif edemem güzelliğini… Tüm bahçeyi muhteşem bir şekilde pırıl pırıl
aydınlatıyorlardı… O geceyi ve ateş
böceklerinin pırıltılarıyla aydınlanan bahçenin güzelliğini unutamam…
Bugün Samed Behrengi’nin bu sözünü okuyunca aklıma yine o gece ve bahçedeki binlerce ateş böceği geldi…
Samed Behrengi çok sevdiğim Azeri asıllı İranlı
bir yazar… Çocukken onun “Küçük Kara Balık” “Bir Şeftali Bin Şeftali” “Püsküllü
Deve” gibi kitaplarını okumuş, çok sevmiştim. Biraz hüzünlü kitaplardı diye
hatırlıyorum ama insanın yüreğine dokunduğu kesin… Benim çocuk yüreğime de
dokunmuşlardı işte…
Ne güzel demiş Behrengi… Evet ateş
böceği küçücük ama mucizevi bir varlık ve olduğu yeri aydınlatıyor en güzel
pırıltısıyla… Ve bir araya geldiklerinde de ateş böcekleri bir ormanı aydınlatabiliyorlar,
Behrengi’nin de dediği gibi…
Biz insanlar da işte böyleyiz
aslında. Hepimiz yüreğimizde ışığa sahibiz. O ışık, asıl varlığımız, özümüz
bizim ve biz nefes aldığımızda, öylece var olduğumuzda o ışık bizden yayılıyor…
Çevremize, diğer insanlara, tüm varlıklara…
Biz umut dolu olduğumuzda,
neşemizi koruduğumuzda, başkalarına ışık saçıyoruz. Onlara umut ve neşe
yayıyoruz. Mutlu olduğumuzda başkalarına mutluluk veriyoruz. İyilik
yaptığımızda başka canlara dokunuyor, destek oluyoruz. Hayatlarına katkımız
oluyor…
Bir can, bir tek ışık, yüzlerce,
binlerce insana ışık yayabiliyor, hayatına dokunabiliyor isterse…
Sadece çevresine bile dokunsa o
bile yeter değil mi, herkes birbirine ışığıyla destek olsa, hayatına katkı sağlasa,
birinin yüzünü güldürse, bu bile dünyayı aydınlatmak demek…
Düşünün bir arkadaşınızın canı sıkılmış, telefon ediyor size, ona moral veriyorsunuz, sözlerinizle destek oluyorsunuz. Telefonu kapadığında morali düzeliyor, hayata daha ümitle bakabiliyor. Ya da askıda fatura ödüyorsunuz belediye vasıtasıyla… Bir çocuk okutuyorsunuz gizlice, güvendiğiniz bir vakıf aracılığıyla… İş yerinde bir arkadaşınızın bir sorununa yardım ediyorsunuz karşılık beklemeden… Kapı önüne sokak kedileri, köpekleri için mama, su koyuyorsunuz…
Herhangi bir yere girdiğinizde,
sabah ofise, bir markete, ya da alışveriş yaptığınız dükkana, siz neşeli
olduğunuzda, oraya da yayıyorsunuz neşenizi… Onların da modu yükselebiliyor
birden… İyi ruh hali, neşe, mutluluk başkalarının hayatına da aydınlık katıyor…
Ferahlık, iyilik hissi veriyor… Dalga dalga yayılıyor geçtiğiniz her yere,
girdiğiniz her yere… Dokunduğunuz her cana…
Bir ateş böceğinin çevresini aydınlatması, binlercesinin birleşip ormanı aydınlatması gibi, bizler de aslında ışığımızı yüksek tuttuğumuzda, kendi moralimizi, neşemizi ve huzurumuzu koruduğumuzda, çevremize, başkalarına, dünyaya ışık yayıyoruz… Aydınlatıyoruz.
Koca bir dünyada küçük birer insan
değiliz hiçbirimiz aslında. Büyük birer ışık kaynağıyız hepimiz.
Tek yapmamız gereken bunu
hatırlamak. Bilincinde olmak. Ve o ışığı yüksek tutup, dünyaya ve tüm canlara
yaymak…
Biz bunu yaptığımızda hayat çok
daha güzel, mutlu olur, anlamlı olur, hepimiz için…
Ve de dünya daha iyi bir yer olur…
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
Küçük bir çocukla birlikte çokça vakit geçirdiğinizde öncelikle her an tüm dikkatiniz ‘an’da oluyor. Ne geçmiş ne gelecek var o an. Sadece şimdidesiniz.
Ben minik prensesim Linda’yla nereye gidersem gideyim onun o an olduğumuz yerdeki her şeyi nasıl güzel gözlemlediğine, fark ettiğine tanık oluyorum. Biz büyüklerin aklında binbir düşünceyle kaçırdıklarını minik kalpler kaçırmıyor, fark ediyor… Sen de çocuk kalbiyle birlikte aktığında o anın tüm keyfine varabiliyorsun… Bakıyorsun dalda bir karga dalı gagalıyor, ya da bastığın yer toprak, üstünde kurumuş yapraklar var, yürürken hışırdıyor…
En son yürüdüğünüz zemini ne zaman fark ettiniz? Ya da geçtiğiniz yolda sağınızda kalan ağaçları? Dallarında hangi kuşların olduğunu?
Bizim eğitimlerle tekrar kazanmaya çalıştığımız farkındalık, anda olma hali, küçük çocuklarda doğal olarak var. Demek ki biz insanlar aslında çocukken özümüze daha yakınız ve büyüdükçe toplum ve diğer insanlardan öğrenip uzaklaşıyor, dünya sistem çarkına yavaş yavaş adapte oluyoruz… Sonra da tekrar özümüze dönmeye çalışıyoruz. Oysa çocuklar zaten öyleler.
Ayrıca çocuklarda gözlemlediğim biz büyükler eğer onları korkutmazsak onlar gerçekten doğaya, insanlara ve hayvanlara karşı çok sevgi dolular… Bu da işte yine özümüzde olan, doğal olan…
Çocuklarda fark ettiğim bir başka güzellik de onların toplumun dayatma değerlerinden uzak olması. Onlar kalplerinden geçtiği gibi, doğal istekleriyle yaşıyorlar, yargıları yok.
Yargı
da malesef ki büyüklerden öğreniliyor… Mesela bir yere mi gideceğiz, Linda
bakıyorum ne isterse onu giyip takıyor… Bu tokayı ayıplarlar, bu kıyafeti komik
bulurlar demiyor… O an kendi ne istiyorsa, toplum bakışından bağımsız onu
giymek veya takmak istiyor… Ona bakıp genelde şöyle düşünüyorum ve hatırlıyorum
ben de: Bize ne giyeceğimizi, hangi renklerin doğru olduğunu kim söylüyor?
Neden mesela renkli tüllü uzun bir elbiseyle baloya gider gibi giyinip markete
gidemiyoruz? Gülerler çünkü değil mi? Neden? Çünkü moda değil, çünkü aykırı…
Kim bunu bu şekle getirmiş? Moda’yı, giyim kurallarını dayatmış?
Geçen gün dışarı çıkarken Lindoş iki farklı renkte fiyonklu tokayı saçına takıverdi, üstelik bir tane de zaten saçında takılıyken… Tabi aklıma toplumdan öğrenilmiş türlü türlü şeyler geldi… Hepsinin geçip gitmesine izin verdim aklımdan… O nasıl gitmek istiyorsa öyle gitmesi düşüncesini seçtim. O öyle mutluydu… Ben de mutluluğuna eşlik ettim.
Ama
işte tüm bunları da yazmak istedim o an. Sizlerle birlikte hatırlayalım diye…
Özümüzden gelen, doğal akışta olanları, yüreğimizin saf sevgisini, bize
getirdiği neşeyi… Çocuksu masumiyeti birlikte hatırlayalım bir kez daha… Ve ona
sahip çıkalım…
Sokağa balo elbisesiyle çıkalım demiyorum… (Çok istiyorsanız da yaparsınız neden olmasın?…) Özgürce, sevgiyle, kalpten gelen şekilde, çocuk masumiyeti, neşesiyle yaşayalım, hayatın içinde anın keyfine vararak yaşayalım, özümüz olup akalım diyorum…
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
http://www.duygusalarinma.com
http://icbakademi.com/
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
İKSV (İstanbul Kültür ve Sanat Vaktı) tarafından organize edilen 49. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ dün akşamki açılış konseriyle başladı…
Bu yılki doğayla ilgili özel teması nedeniyle ve kültürün, sanatın ve müziğin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu düşündüğüm için, özellikle bu festival ve açılış konseriyle ilgili düşüncelerimi yazmak istedim ben de…
İki yıldır pandemi nedeniyle bir konsere gidememiştim ama konserler tekrar başlayınca, İKSV’nin pandemi önlemlerine ciddi şekilde uyacağına inandığımdan Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konsere rahat rahat gittim.
Gerçekten de güvenimi boşa çıkarmadılar. Pandemi yönetmeliği gereği doluluk oranı 50% tutulmuş ve koltuklar bir dolu bir boş olacak şekilde organize edilmişti. Dolayısıyla hem önünüz, hem yanınız, hem arkanız boş kalıyor, dama oyunundaki taşlar gibi… İnsanlarla aranızda doğal olarak rahat bir mesafe kalmış oluyor…
Ayrıca konser sırasında maskeleri de, anonslarla bildirildiği üzere, hiç çıkarmadık…
Konserden önce Toprak Sergen sahneye (doğayı temsilen elinde bir saksı çiçekle) çıkarak festival açılışını yaptı, festival programını anlattı ve açılış konuşmasını yapmak üzere İKSV vakfı başkanı Bülent Eczacıbaşı’nı sahneye davet etti…
“BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN” temalı festivalin açılış konuşması da doğayla ilgili teması kadar güzeldi bence… Şu sözlerle tamamladı Eczacıbaşı konuşmasını:
“Dünyamızın
yaralarını hep birlikte saracağımıza, yaşamı kültür, sanat ve müzik
aracılığıyla iyileştireceğimize, geleceğe yaratıcılığın aydınlığı ve
heyecanıyla yön vereceğimize gönülden inanıyor, hepinize umudunuzun
güçleneceği, doyurucu bir festival diliyorum,”
Sonrasında festivale destek veren T.C. Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Kültür A.Ş gibi kurum ve kuruluşlara teşekkür plaketleri verildi.
Açılış gecesinde ayrıca bir de ödül kısmı vardı… Bu yılki onur ödülü doğu ve batı medeniyetleri arasında elçi görevi gören uluslararası besteci ve keman virtüözümüz Prof. Cihat Aşkın’a verildi… Genç sanatçı teşvik ödülünü de keman sanatçısı Alican Süner aldı… Yaşam boyu onur ödülü ise bu yıl Letonya’lı besteci Peteris Vasks’a verildi.
Açılış gecesi, şef Aziz Shokhakimov ‘un yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası ve günümüzün ünlü piyanistlerinden Anna Vinnitskaya’nın konseriyle devam etti…
Konserde Dimitri Şostakoviç’in Piyano Konçertosu no.1, Do minör, op.35 ve Caz Orkestrası için Süit no.2 eserleri ile Sergey Prokofiev’in Piyano Konçertosu no.1, Re bemol Majör, op.10 başlıklı eserleri seslendirildi.
Ayrıca Andre Rieu sayesinde popüler olan, benim de pek çok kişi gibi sevdiğim, Şostakoviç’in 2.valsi’ni de seslendirdiler konserde. Çok neşeli, canlıdır 2.Vals, insana gerçekten dans etme isteği verir…
Gecenin sonunda genel olarak baktığımda, tüm organizasyonu ve konseri çok güzel organize edilmiş buldum…
Bende gerçekten güzel izlenim bıraktılar… Festlival 16 Eylül’e kadar devam edecek aklınızda olsun… Çok güzel, farklı konserler var programlarında…
Konserin dağılma kısmında izdiham olur mu diye düşünmüyor değildim, ama o kısım da güzel ayarlandı ve insanlar mesafeler bırakarak ayrıldılar salondan genel olarak…
Bu yıl, ülkemizde 1500 müzisyenin intihar ettiğini söylemişti bir arkadaşım pandemide işsiz kaldıkları için…
Çok üzücü gerçekten…
Şimdi normalleşme dönemine geçtik, konserler tiyatrolar başladı… Açık havada hepsi de bildiğim kadarıyla…
Bence kendimizi riske atmadan, önlemlerin iyi alındığını düşündüğümüz yerlere, kültür ve sanat etkinliklerine gidebiliriz artık… Gidelim de…
Pandeminin yaralarını el birliği ile saralım…
Ayrıca Bülent Eczacıbaşı’nın dediği gibi, doğa ve dünyaya verdiğimiz hasarların da yaralarını artık sarma ve yapılanları düzeltme zamanı…
Tüm bunları el birliği ile yapacağız… Elele vererek… Çalışarak, çabalayarak, birbirimize destek olarak…
Birbirimizin hayatlarına sevgiyle dokunarak…
Bu dünyayı düzeltmemiz, Başka Bir Dünya oluşturmamız Mümkün…
Bir yerlerden başlayalım…
Ve bu arada da müzikle ruhumuzu doyurmayı, yükseltmeyi unutmayalım…
Haydi müzik festivali zamanı…
Bir de küçük not: Açılış gecesine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu, eşi Dilek İmamoğlu ile birlikte geldi… Onlarla ilgili de gözlemlerim, salona çok sade bir şekilde geldiler, koruma ordusu falan yoktu, salonu ve izleyicileri rahatsız eden ortamı değiştiren hiçbir şey olmadı. İBB adına teşekkür plaketini almak üzere İmamoğlu sahneye davet edildiğinde salonda büyük bir alkış koptu, sahneye tüm çıkanlar arasında en coşkulu alkışlanan o oldu… Ne kadar çok seviliyor diye düşündüm bu alkış karşısında…
Ayrıca, İmamoğlu
tüm konseri pür dikkat izledi… Hem de öylesine izlemediğini, severek
dinlediğini gözlemledim ben. Çünkü Şostakoviç’in 2. Valsi sırasında hem
ayağıyla nazikçe tempo tutarak, hem de başıyla hafifçe sallanarak müziğe eşlik
etti. Eşi Dilek İmamoğlu da keza onun gibi başıyla eşlik etti müziğe…
Biz siyasette
böyle samimi insanlara ne kadar hasret kalmışız… Onun konsere eşlik edişini ben
çok samimi ve sıcak buldum… Kültüre, sanata değer veren, halkın içinde, halktan
biri olarak yer alan, samimi bir şekilde duygularını gösteren, iyi niyetli
siyasetçilerin hep olması ve daha da artması dileğim…
Sevgiyle,
İpek Cihan
Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
http://www.duygusalarinma.com
http://icbakademi.com/
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
Barbara Ann Kipper’in “14000 Things To Be Happy About” (Mutlu Olmak için 14000 Sebep) kitabını yıllar evvel almıştım…
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
http://www.duygusalarinma.com
http://icbakademi.com/
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
Aslında bu
yazıyı geçen hafta yazmayı planlamıştım ama araya üzücü bir şekilde güney
sahillerimizdeki yangın konuları girince çevre ile ilgili yazımı sizlerle
paylaşmıştım…
Bugünkü yazımı özellikle
tüm ebeveyn arkadaşlar için yazmak istiyorum…
Beni birkaç ay
önce bir gün bir anne aradı. Sizlere daha önce bir yazımda da kısaca
bahsetmiştim… Bu anne, bir ay önce, genç bir yaştaki tek çocuğunu kaybetmiş… Çocuğu
bir hastalıktan vefat etmiş…
Ben o annenin
acısını neredeyse tüm hücrelerimde hissettim. Eminim yaşaması daha farklıdır,
kimseye Allah yaşatmasın dilerim… Öyle bir acı yani… Ona söyleyecek kelimeler
zor buldum… Teselli etmesi gerçekten çok zor bir durum.
Bana ölüm ve
kayıp yaşamış pek çok kişi çalışmaya geldi bugüne dek… Çocuğunu kaybetmiş
olanlar da… Yas için, o acıyı hafifletecek çalışmalar yaptık… İşe de yaradı…
Yarar da her zaman…
Ama bu annenin
farkı acısı çok yeni olanlardan olmasıydı… Öyle durumda o kişiyi öncelikle sadece
anlayabilir, tüm şefkatinizle yanında olduğunuzu, onu anladığınızı
hissettirirsiniz… Paylaşmak, konuşmak kişiye iyi gelir…
Bu yas konusuna
daha fazla girmeyeceğim… Ama size söylemek istediklerimle bağlantılı bu konu…
Geçtiğimiz
haftalarda üniversite sınavlarının sonuçları geldi biliyorsunuz. Çevremde
üniversiteye hazırlanan çocukları olan kişiler, dostlar var.
Çocukların kimisi
iyi puanlar tutturmuş, kimisi tutturamamış…
Sevgili
arkadaşlar, belki sizlerden de bu durumda olan aileler vardır, çocukları sınava
girmiş olanlarınız vardır diye sizlere de fikirlerimi söylemek istedim.
Bakın ülkemizde
geçtiğimiz hafta çok acı orman yangınları yaşandı, pek çok köy, ev yandı…
İnsanları kaybettik, hayvanlar öldü… Pek çok can zarar gördü… O paniği yaşayan
insanların, evlerini eşyalarını, hayvanlarını kaybeden insanların hayatları
değişti bir günde belki de…
Bizler de
çeşitli şekillerde tanık olduk o olaylara… Yangın nedeniyle evlerini boşaltıp
günlerce sahilde yatan aile dostlarım var benim…
Şimdi o olayları
düşününce, ya da çocuğunu kaybetmiş o annenin acısını görünce, insan üniversite
sınavından düşük puan olan çocuğuna bakıp “İyi ki hayatta, sağlıklı, çok şükür
yanımda.” demez mi… Bence der…
Demeli de…
Çünkü sınavlar tekrarlanır, yeniden girilir, bugün olmazsa diğerinde
kazanılabilir. Ama giden hayatlar geri gelmez…
Benim
çalışmalarıma gelen ünlü bir mimar, üniversite sınavına 5 kez girmiş ve en son
5.de kazanmış… Sonra da çok iyi bir mimar olmuş…
Yani hayat
insana tekrar tekrar fırsatlar da veriyor… Sınavlar, dediğim gibi,
tekrarlanabiliyor.
O nedenle, sizlerden
de okuyan çocukları olanlar, üniversite sınavına girmiş olan çocukları olanlar
varsa hatırlatmak isterim ki, hayatta en önemlisi o çocukların hayatta ve
sağlıklı olması…
Üniversite
sınavı ve üniversitelerin ya da okul hayatının çocuğun geleceği için iyi bir
hayat kurması için çok önemli olduğunu düşünebilirsiniz. Buna katılırım elbet.
Ama yine de diyorum ki her şeyden önemli değil, canından sağlığından, bir damla
göz yaşından önemli değil hiçbiri…
Tabiri caizse,
estek köstek, ittire kaktıra okuyan ama sonra hayatta çok başarılı olan pek çok
insan tanıyorum.
Bir arkadaşım,
matematik sınavından kötü not alan 9 yaşındaki çocuğuna örnek olarak kendisinin
sınıf arkadaşı olan ünlü bir iş insanını göstermiş üzülmemesi için… Demiş ki
“Ben hep 100 alırdım, o 50-60’la geçerdi, ama sonra hayatında ileriki yıllarda
çok başarılı oldu. Üzülme, biraz daha
çalışırsın daha iyisini de yapabilirsin…” Çocuğuna bahsettiği o arkadaşı sonrasında
bir şirketler grubunun sahibi olmuş…
İnsanların
farklı yetenekleri olabilir, zekaları farklı şekilde çalışabilir. Evet okul çok
önemli, ama hepimiz biliyoruz ki okul başarısı da hayat başarısına paralel
olmayabiliyor…
İşte bugün
sizlere bu yazımla, bu anlattıklarımla bir küçük hatırlatma yapmak istedim.
Lütfen okulla
ilgili çocuklarınıza gerektiği gibi destek olun ama onları baskıya sokmayın,
zorlamayın, ya da okul için üzülmeyin, üzmeyin…
Sınavdan kötü
not mu almış, alsın varsın, çalışır gene yapar… Daha iyisini yapar…
Yeter ki
sağlığı yerinde olsun… Yanınızda olsun…
Çocuğunuza,
çocuklarınıza sarılın… Sonsuz sevginizle sarılın…
Çünkü hayatta
en önemlisi onların varlıkları…
Sevgiyle,
İpek Cihan
Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
http://www.duygusalarinma.com
http://icbakademi.com/
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
Foto: https://crello.com/tr/unlimited/stock-photos/320398132/stock-photo-high-angle-view-smiling-mother/