Doğanın dili sevgidir ve sizin sevginize cevap verir...
BİR KÜÇÜK KAVAK AĞACININ ÖYKÜSÜ
Bugünkü yazımı bir küçük ağaca, kavak ağacına adadım… Benim
için anlamı derin olan… Ona büyük sevgi duyduğum… Nazlı, tatlı, yeşil, rüzgarda
hışır hışır salınan güzel bir kavak ağacına…
Yazım bu kavak ağacının gerçek öyküsü…
Ağaçlar hiç kuşkusuz dünya’nın en kıymetli varlıklarından…
Onlar dünya’yı güzel yapan, yeşil yapan, nefes almamızı
sağlayan, serin yapan, yani kısaca
dünyayı dünya yapan güzellikler…
Doğa, çiçek ve ağaç seven bir aileden geldiğim için kendimi şanslı
sayıyorum. Babam subaydı benim ve her tayin olduğu yere göreve gittiğinde ilk
işi, iş yerinde bahçeyi, çevreyi yeşillendirmek, ağaçlandırmak olurdu…
Annem de keza çiçek ve ağacı çok sever, hem iç hem dış
mekanlarımızı bahçeye, cennete çevirirdi çiçekleriyle…
Ben de işte bu doğa sever ailede büyümüş olarak, (aslında hepimizin
ruhu doğa sever, tüm insanlıkta özümüz bu) tahmin edersiniz ki doğayı, bahçeyi,
çiçeği, ağacı çok severim…
Ben Moda’da yaşıyorum. İstanbul’daki yeşil kalmış nadir
güzel köşelerden biri Moda… Hem yeşil, hem deniz kenarı olduğu için ayrıca
güzel… Burada çok şükür ki şehri doğayla iç içe geçmiş bir şekilde yaşıyoruz… İlk kez Moda’yı
gören arkadaşlarım da çok beğenirler Moda’yı bu özelliğinden dolayı. Keşke tüm şehirlerde
her yer böyle ağaçlıklı, doğa dostu olsa…
Ama tabi bu doğa dostu yer olma özelliği insanlarla da
ilgili… Bizim yeşil Moda’mızda çok doğa sever insan var, ağaçları koruyan, kestirmeyen,
hatta belli dönemlerde ağaçlar budanırken fazla budanmasın diye başında duran
insanlardan oluşuyor Moda.
Tabi maalesef her yerde olduğu gibi öyle olmayanlar da var,
doğa sever insanların tersine…
Bizim evin yanındaki apartmanın bahçesinde iki muhteşem
kavak ağacı vardı bir zamanlar… Ben bu eve taşındıktan sonraki zamanlarda,
yıllarca o kavakların rüzgardaki hışırtısının sesiyle uyudum, uyandım. Ağaçların
rüzgardaki sesiyle uyumak insana ne kadar huzur veriyor anlatamam… Boyları, yedi
katlı olan yan apartmana yetişmiş, hatta geçmişti bu kavakların… O kadar geniş,
o kadar haşmetli, o kadar yeşil, o kadar güzellerdi ki tarif edemem…
Bir sabah hızar sesiyle uyandım kavakların hışırtısı yerine…
O apartmanın sakinlerinin, sanırım özellikle üst kattakilerin isteği ile
ağaçlar kesiliyordu… Balkondan balkona tartışmalar sonuçsuz kaldı. Maalesef ki
şehir içinde kavaklar alerjik sayılıyormuş, kesimi yasalmış. O muhteşem
kavakların üstelik kesilme sebebi apartmanın çatısına zarar vermeleriymiş… Şaka
gibi… Kötü bir şaka gibi… Ağlaya ağlaya onların kesilişini izledik…
Sonrasında etrafımızda o bölümde çıplak taş bina kaldı… Ne
yazık…
Kavakların hikayesi burada bitmiyor ama söylemeliyim ki...
Benim yaşadığım evin küçük bir terası var. O kavakların
olduğu yere bakan. Bu terasta da çeşit çeşit çiçeklerimiz var saksılarda. Hatta
minik ağaçlarımız bile… Dut, çınar gibi…
İşte kavakların hikayesi de bu terasta devam ediyor…
Bu kesim olayından bir süre sonra bizim saksılardan birinin
dibinde kendi kendine bir filiz oluştu. Bu filiz büyüdü büyüdü ve fide oldu.
Bir de baktık ki, bu minik bir kavak ağacı fidesi değil mi…
Bizim kesilen kavaklar bir yolunu bulup, rüzgarla,
tohumlarını bize yollamışlar… O tohumlar terastaki saksılara düşmüş ve
filizlenip büyümüş…
İşte biz bu olaydan sonraki yaklaşık on yıl bu kavak ağacını
terasımızda suladık, ona gözümüzün için gibi baktık, büyüttük…
Düşünün bir, bir apartman dairesinin terasında nazlı nazlı
salınan, yaprakları rüzgarda hala hışır hışır, kıpır kıpır, mutluluk ve neşe
kaynağı minik bir kavak ağacı… Saksıda, iki metre boyunda bir kavak ağacı…
İşte bu dileğimiz de gerçekleşti.
Birkaç yıl önce Bursa'da güzel bir çiftliğimiz oldu...
Ve bu çiftlikle birlikte bizim de
kavak ağacımızla ilgili hayalimiz ve arzumuz da yerine geldi...
Çiftlik yerleştikten ve her şey yerine oturduktan sonra,
terastaki minik ağaçlarımızı çiftliğin bahçesine naklettik. Dolayısıyla
kavak ağacımızı da…
Kavak ağacımız bahçede, evin hemen yanında artık…
Terasta yaklaşık 2 metre yüksekliğinde olan ağaç her sene
yana ve boya gitti tabi toprağı bulunca…
Ben biraz Kızılderililer, eski kadim, spiritüel
kavimlerdekiler gibiyim. Ağaçlarla, çiçeklerle bazen konuşurum. Kızılderililer ağaçların ruhu olduğuna
inanırlardı. Elbette ki öyle… Var olan her şey gibi ağaçlar da enerji. Tabi
bizden, yani insanların ruhundan farklı onların ruhu… Ama yaratılmış her şey
gibi onlar da sevgi ve ışık. Ve siz onlarla konuştuğunuzda, onlara sevginizi
söylediğinizde size cevap verirler… Sevgilerini hissedersiniz. Elinizi bir
ağaca koyup bunu denemenizi öneririm. Size cevap olarak titreşimleri değişecektir…
Sevgilerini hissedeceksinizdir huzur ve sükûnet içinde algılamaya
çalıştığınızda… Bu yapılabilecek bir şeydir ve dünyada pek çok spiritüel kabile
bunu yapar… Doğanın dili sevgidir. Ve sizin sevginize cevap verir…
Geçen haftaki gidişimde de işte ben kavak ağacıma gidip
baktım ne durumda diye… Ona dokundum ve sevdiğimi söyledim…
Şimdi kavakla aramdaki sevgi akışına gülenleriniz olacaktır
eminim. Ama bu sevgi sizi, bilgisayar başında bir an için bile gülümsettiyse,
bu da yine sevginin meyvesi değil mi :)
Moda’daki bir apartman bahçesinde kesilen kavakların devamı,
hücreleri, yaprakları, gövdeleri artık Bursa’da, kediler,
köpekler, keçiler ve tavuklarla birlikte yaşanan mutlu bir çiftlikte, bahçede genç bir kavakta
yaşamaya devam ediyor…
Yeşil, güzel, henüz genç ama büyümeye devam eden bir kavakta... Haşmetli
büyük kavaklar olma yolunda ilerleyen…
Rüzgarda yaprakları hala hışırdayan… İnce dalları nazlı nazlı salınan…
Sevgiyle korunmuş, yaşatılmış, yaşatılmaya devam edecek olan…
Dilerim tüm insanlık, dünyayı, ağaçları, çiçekleri, dünyaya
ait var olan tüm bu güzellikleri korumak için tümüyle aydınlanır ve bir gün
daha yeşil bir dünyada uyanırız hep birlikte...
Sevgiyle,
İpek Cihan Bilgin
İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:
Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
(c) copyright İpek Cihan Bilgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder